Deprem gerçeği unutuldukça tehlike büyüyor
Türkiye’nin coğrafyası, güzelliği kadar riskleriyle de biliniyor. Bu risklerin en başında deprem geliyor. Yıllardır yaşadığımız acılar, yitirdiğimiz canlar, yıkılan şehirler, kaybolan hayatlar…
Bütün bunlara rağmen toplum olarak depreme karşı dikkatimizi çok hızlı kaybediyoruz. Büyük bir deprem yaşandığında herkes uyanıyor, herkes konuşuyor, herkes plan yapıyor. Fakat zaman geçtikçe acı hafifliyor, gündem değişiyor, gerekli hazırlıklar yine yarım kalıyor. Deprem gerçeği unutuldukça tehlike büyüyor; çünkü deprem unutmayı beklemiyor.
Türkiye’nin neredeyse tamamı fay hatlarıyla çevrili. Bu bir bilgi değil, herkesin bildiği bir gerçek. Ancak bu gerçeğin ağırlığı günlük hayatın telaşında kayboluyor. Örneğin, bir binanın sağlam olup olmadığını çoğu insan ancak deprem yaşandıktan sonra sorguluyor. Oysa sağlam bir bina, deprem olmadan önce önemlidir. Binanın zemin etüdü, mühendislik hesapları, yapılma şekli… Bunlar depremden sonra değil, depremden önce konuşulması gereken konulardır. Devlet kurumlarından yerel yönetimlere, vatandaşlardan uzmanlara kadar herkesin sorumluluğu var.
Ancak en büyük sorunlardan biri, deprem hazırlıklarının sürdürülebilir olmaması. Birkaç aylık yoğun çalışmaların ardından süreç yavaşlıyor, kontroller azalıyor, denetimler gevşiyor. Deprem ise bir takvime bağlı değil; kimseye haber vermeden geliyor. Bu nedenle hazırlık dediğimiz şey, bir dönemlik çaba değil; sürekli bir sistem olmalı. Ama yıllardır bunu bir türlü sağlayamıyoruz. En çok ihtiyacımız olan şey, vatandaş bilincinin yükselmesi. Bir ev seçerken metrekaresine, balkonuna, mutfağına bakar gibi binanın dayanımına bakmamız gerekiyor. Ama çoğu insan hâlâ “arsa payı”, “konum”, “fiyat” gibi başlıklarla ilgileniyor. Çünkü sağlam binanın değerini anlamak için acı tecrübe yaşamış olmak gerekiyor gibi bir durum oluşmuş.
Oysa sağlam bir yapıda oturmak herkesin en temel hakkı olmalı. Kimse kaderine bırakılmamalı. Şehirlerimiz de depremi unuttukça büyüyor. Dar sokaklara sıkıştırılmış binalar, kontrolsüz büyüyen ilçeler, genişleyemeyen yollar… Bir deprem anında müdahale ekiplerinin ulaşamayacağı kadar karmaşık yerleşim düzenleri oluşuyor. Plansız şehirleşme, depremi daha tehlikeli hâle getiriyor. Bu mesele sadece mühendislik değil; aynı zamanda bir şehir düzeni, bir yaşam standardı meselesidir. Depremde en büyük zararı yetersiz denetimler veriyor. Kağıt üzerinde sağlam görünen ama gerçekte yönetmeliklere uygun yapılmayan binalar, her depremde karşımıza çıkıyor. Bu nedenle denetim mekanizmasının güçlü, bağımsız ve etkili olması gerekiyor.
Bir binanın sağlamlığı, imza için verilen bir belgeyle değil; sahada yapılan gerçek kontrolle anlaşılır. Bütün bunların yanında toplum olarak psikolojik olarak da hazır olmamız gerekiyor. Çünkü deprem sadece fiziksel bir yıkım değil; aynı zamanda büyük bir travmadır. Travmayı unutarak değil, kabul ederek ve hazırlanarak atlatabiliriz. Deprem çantası hazırlamak, tahliye planı yapmak, aile içi iletişim planı oluşturmak, eğitimlere katılmak… Bunlar küçük ama hayati adımlar. Ancak bunları da yine depremleri hatırladığımız dönemlerde yapıyoruz; sonra unutuyoruz.
Türkiye, depremlerin ülkesidir. Bu gerçeği değiştiremeyiz ama alacağımız önlemlerle sonuçlarını hafifletebiliriz. Deprem gerçeğini unuttukça tehlike büyüyor; çünkü unutmak sadece hazırlıksız kalmak demektir. Unutmak, sorumluluğu kaderin üzerine bırakmak demektir. Oysa kader, tedbir alınmadığında ağır olur.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.