Gördüklerimiz değişti, ama hissettiklerimiz aynı kaldı

Gördüklerimiz değişti, ama hissettiklerimiz aynı kaldı

Son yıllarda etrafımıza baktığımızda değişimin hızını inkâr etmek mümkün değil. Şehirler büyüdü, binalar yükseldi, ekranlar çoğaldı, hayat dijitalleşti. Sokaklar kalabalıklaştı, gündemler hızla değişti, kelimeler kısaldı, cümleler sertleşti.

Görüntü değişti, tempo değişti, alışkanlıklar değişti. Ama bütün bu değişimin ortasında bir şey yerli yerinde duruyor: Hissettiklerimiz. İnsanlar hâlâ aynı şeylerden kaygılanıyor, aynı yerlerden inciniyor, aynı soruları kendine soruyor. Gelecek endişesi, geçim telaşı, anlaşılma ihtiyacı, güven arayışı… Bunların hiçbiri yeni değil. Sadece üzerleri farklı kelimelerle örtülüyor. Eskiden mutfak masasında konuşulan dertler, şimdi telefon ekranlarında sessizce yaşanıyor.

Ama ağırlığı aynı. Gündem değişiyor, başlıklar yenileniyor, tartışmalar yer değiştiriyor. Bir gün ekonomi, bir gün eğitim, bir gün adalet, bir gün afetler… Ama insanların içindeki duygu neredeyse hiç değişmiyor. Sürekli bir tedirginlik hâli, yarınla ilgili belirsizlik, tutunacak bir dal arayışı. Ne kadar çok şey konuşulursa konuşulsun, iç dünyadaki karmaşa azalmak yerine çoğu zaman daha da derinleşiyor. Teknoloji ilerledi, iletişim kolaylaştı deniyor. Ama insanlar birbirine eskisi kadar temas edemiyor. Mesajlar daha hızlı gidiyor ama duygular yolda kalıyor.

Kalabalıklar arttıkça yalnızlık da büyüyor. Birbirimizin yüzünü daha sık görüyoruz belki, ama göz göze gelmekten kaçıyoruz. Çünkü herkesin taşıdığı yük var ve kimse başkasının yükünü almaya cesaret edemiyor. Değişen sadece şartlar değil; beklentiler de değişti. İnsanlar artık büyük hayaller kurmaktan çok, küçük bir huzurun peşinde. “Mutlu olayım” demiyor kimse; “idare edeyim” diyor. Bu cümle, içinde bulunduğumuz ruh hâlini belki de en iyi özetleyen ifade. Görüntüde hareket var ama iç dünyada bir durgunluk hâkim. Ekonomik şartlar, sosyal baskılar, hızlı yaşam temposu derken insanlar kendilerine dönüp bakacak zamanı bile bulamıyor.

O yüzden hisler bastırılıyor, erteleniyor, görmezden geliniyor. Ama bastırılan her duygu bir yerden sızıyor. Bazen bir trafikte, bazen bir market sırasında, bazen de küçük bir tartışmada. Aslında kimse kimseye kızmıyor; herkes biraz hayata kırgın. Toplum olarak çok şey gördük. Afetler, krizler, tartışmalar, umutlar ve hayal kırıklıkları… Her yeni olay, eski duyguların üzerine eklenen yeni bir katman oldu. Bu yüzden insanlar artık şaşırmıyor ama yoruluyor. Tepki vermiyor ama içine atıyor. Sessizlik artıyor, yüzler donuklaşıyor.

Belki de en çarpıcı gerçek şu: Değişimin bu kadar hızlı olduğu bir dönemde, insanların iç dünyası aynı yerde sayıyor. Çünkü bazı hisler zamana bağlı değil. Güvende hissetme ihtiyacı, anlaşılma arzusu, yarın için umut taşıma isteği… Bunlar çağ değişse de değişmiyor. Gördüklerimiz değişti; binalar, ekranlar, manşetler değişti. Ama hissettiklerimiz aynı kaldı. Ve belki de asıl mesele, bu hislerle ne yaptığımız.Çünkü bir toplumun geleceğini, sadece gördükleri değil; hissettiklerini nasıl taşıdığı belirler.

 Yazar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.