“Seçim sonuçları Avrupa’yı mutlu etmiyor”

“Seçim sonuçları Avrupa’yı mutlu etmiyor”

Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetimler Kurulu Başkan Vekili Prof. Dr. Şükrü Karatepe, Türk vatandaşların batının iş başına gelmesini arzuladığı partilere oy vermediğini söyledi. Karatepe, Türkiye’deki seçim sonuçlarının Avrupa’yı mutlu etmediğini vurguladı.

Prof. Dr. Şükrü Karatepe Server Basın Yayın İlim ve Sosyal Dayanışma Vakfı’nın geleneksel çarşamba sohbetlerine katıldı. Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetimler Kurulu Başkan Vekilliği görevini yürüten Karatepe geçmişte Başbakan Danışmanlığı (Necmettin Erbakan) ve Kayseri Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunmuştu. Karatepe, E. Milletvekili Avukat Mehmet Ali Bulut’un moderatörlüğünde “Türkiye’de Darbeler” adlı bir konuşma yaptı. Eski Başbakan Danışmanı söyleşinin sonunda izleyicilerin sorularını tek tek yanıtladı.

SEÇİMLERDEN AMERİKA’NIN ONAYLADIĞI İKTİDAR ÇIKMIYOR

Çok partili rejime geçildiğinden beri Türkiye’deki demokratik seçimlerde batının istediği grupların hükümete gelemediğini söyleyen Karatepe, “Darbelerde sürekli olarak dış tesir vardır. Bunu hiçbir zaman unutmamak lazım. Türkiye’de seçime gidildiğinde, yani meydanlarda konuşarak, vatandaştan rey istendiğinde hiçbir zaman batılıların istediği, Türkiye’yi kontrol etmek isteyenlerin arzu ettiği, Amerika’nın onayladığı iktidar çıkmadı. Yani Türk halkı daha çok kendi çocuklarını, ülkesini ve geleceğini düşünerek oy kullandı. Hiçbir zaman sandıktan çıkan netice Avrupa’yı mutlu etmiyor. Türkiye 200-250 senedir Avrupalı olmak istiyor. Avrupalı olması için öncelikle demokrat olması lazım. Demokrasinin birinci şartı partilerin kurulması, seçimlerin yapılmasıdır. Seçim yapılıyor, bir türlü Avrupa’nın söylediklerini yapacak hükümetler iş başına gelmiyor. Batı açıkça bize siz gidin, siz de gelin demiyor. Buraya ajanlarını göndermiyor ama zamanında doktora tezleri yapılmıştır. Darbelerde ne kadar batının tesiri olduğu konusunda. Bunlar değişik metotlar ile tespit edilmiştir.” diye konuştu.

basliksiz-1.jpg

ERBAKAN HOCA’NIN 28 ŞUBAT’A KARŞI ÇIKMA ŞANSI YOKTU

28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu adlı bir yapılanmanın kurulduğunu söyleyen Karatepe, o günün şartlarında Necmettin Erbakan’ın sisteme karşı durmasının mümkün olmadığını şu sözlerle aktardı:

“Mesela bir Washington Post muhabiri Türkiye ile ilgili bir kitap yazdı. 28 Şubat sürecinde buradaydı. Kayseri’ye geldi, benimle de görüştü. O dönem 28 Şubat darbesini hazırlayanlar için şöyle dediler diyor; “Bitirin artık şunu, çabucak bitirin.” Biz görmüyoruz. Neticede seçilmiş bir hükümete karşı komplolar, dışarıdan gayet güzel tezgahlanmış düzmece olaylar, düzmece gericilik vakaları. İşte bir baş örtülü kızın çıkıp konuşması, eli sopalı irtica grubunun meydanlarda ayin yapması. Sonuçta Batı Çalışma Grubu denilen bir proje kuruyorlar. Ben 28 Şubat sürecini yazdım. Orada şunu söyledim, meydanda görünen Çevik Bir diye yüksek rütbeli bir askerimiz var. O zaman Genelkurmay 2. Başkanı idi sanırım. Çevik Bir’in bu projeyi algılaması mümkün değil. Kitabımda kullandığım cümleyi izninizle burada da kullanayım: “Çevik Bir’in IQ’su bu projeyi anlamaya bile yetmez, değil hazırlamaya anlamaya bile yetmez”. Öyle karmaşık, öyle detaylı, öyle incelikli hesap edilerek bu çalışma grubu oluşturulmuş ve ona göre hazırlık yapılmış. O zaman görevde olan Cumhurbaşkanımız da, artık kendisi öyle söylediği için arkasından yorum yapacak halimiz yok, ben darbeyi önledim demişti. Kansız bir şekilde hükümet gitti, benim aracılığım ile sivil iktidarla devam ettik diyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, Allah rahmet eylesin Süleyman Bey böyle izah etti. Süleyman Bey Erbakan Hoca ile aynı kuşaktan insanlar. Değerli arkadaşlar bunları yanlış görmeyin olur mu? Şartları anlamaya çalışın. Erbakan Hoca’nın o darbelere karşı çıkma şansı yoktu.”

11.jpg

TÜRKİYE’DE 2000 YILINA KADAR VESAYET İŞ BAŞINDAYDI

1950’de 27 yıllık CHP iktidarının son bulmasıyla yüksek yargı ve ordunun seçilmiş hükümetleri denetlemeye başladığını söyleyen Karatepe, “Siyasetçilerimiz 28 Şubat’a fazla direnemediler fakat bunun bir çaresini de bulamadılar. Bakın en azından anayasal planda bir çare bulunabilirdi. Biz 1946’da çok partili rejime geçtik ama bu tam anlamıyla çok partili rejim olmadı. Tamamen tek parti döneminin hukuk nizamı ile, anayasal ve siyasi rejimi ile geçildi. Onun için tam olarak bir çok partili rejim kurulmadı. Ben tek parti dönemi diye bir kitap yazdım. Orada 1946’dan sonra 2000’e kadar olan dönemi vesayet sistemi olarak açıkladım. Evet bu çok partili vesayet sistemidir. Çeşitli partiler vardı, insanlar bu partilere reyi veriyordu, partilerden biri seçiliyordu. Hangi parti seçilirse seçilsin hiç fark etmez hükümet olan parti kendi programını uygulayamıyordu. Hiçbir parti vatandaştan aldığı yetkiyi tam olarak kullanamıyordu. Partiler yetkilerini kullanırken onların tepesinde dönen bir kara bulut vardı. Dönüp ona bakıyorlardı ne diyecek diye. Yüksek yargı ve ordu onları denetliyordu. Anayasa Mahkemesi partiler ufacık bir şey yapsa kapatma davası açacak, Danıştay ise kararlarını hemen iptal edecek. Zaten asker kafası estiği zaman muhtıra veriyordu o dönem. Bunu yapamazsınız, bunu edemezsiniz minvalinde. En son Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olduğunda verilen muhtırayı bugün oy veren gençlik de çok rahat bir şekilde hatırlıyor.” şeklinde konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.