İsmet TAŞ

İsmet TAŞ

Çağın Ötesine Geçmek, Nükleer Güç Olmak Zorundayız

Çağın Ötesine Geçmek, Nükleer Güç Olmak Zorundayız

Bu yazının yayıma girdiğinde, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimine 11 gün kalmış olacak.

Bir an boş verin seçimi. Kimin kazanıp kimin kazanamayacağını da düşünmeyin. Kafanızı boşaltın. Sessiz, sakin bir yere geçin, kendinizle baş başa kalın. Ve sadece ama sadece ülkenizi düşünün. Ne ailenizi, ne geçmişinizi ne de geleceğinizi.

Bu ülke dün nerelerdeydi, bu gün nerelerde? Dün niye bugün geldiği yere gelemedi de bugün geldi? Bu ülkenin doğal ve insan kaynağı dün de aynı idi bu gün de aynı. O halde bu günkü geldiğimiz noktayı ne ile izah edelim? Ne oldu da ne değişti de bugün geldiğimiz nokta dünden daha iyi? Bunu nereden mi anlıyoruz?

Bunun için onlarca örnek verilebilir ama sadece bir tanesi yeterli sanıyorum.

1976 yılında başlayan bir serüven, kredi verilmeyen, sürekli engellenen, yapılmaması için her türlü engellemelere maruz kalan, 10 milyon m2 bir alanda, 25 milyar dolar yatırımla, Türkiye'nin % 10 enerjisini sağlayacak olan, enerji bağımlılığını azaltan, en son teknoloji üçüncü nesil reaktörlerle Mgs seviyesinde kurulan, " nükleer güce" sahip olma konusunda tecrübe sahibi olduğumuz, nükleer silaha ve nükleer güce geçiş demek olan, Akkuyu Nükleer Santrali...

Bu santralin destansı bir hikâyesi var. Elbette bunu anlatacak değiliz ama hepimizin bildiği gibi bu süre içerisin de ne partiler ne liderler ne hükümetler geldi geçti. Ama tamamlamak bugüne nasip oldu. Neden bugün?

Yanı başımızdaki İran, caydırıcılık özelliği olan nükleer silaha sahip. Bu yüzden de Irak’ın başına gelenler İran’ın başına gelmiyor. Ha keza Pakistan. Aynı nedenlerden dolayı hala ayakta. Biz ise sürekli tehdit ve şantajlarla sürekli ülkemizi birileri yönetti. Bizi kıt-kanaat geçinmeye mecbur bıraktılar.

Üç kuruşluk aklı ile önüne gelen bizi tehdit ederken, biz ise ABD nin himmetine muhtaç durumdayken, İsrail'in Heronları ile savunmamızı sağlamaya çalışırken, bugün neden nükleer enerjiden, nükleer silahtan bahseder olduk?

Dün ABD den parasını verip aldığımız silahları kullanmak için bile izin alırken (tabi ki izin falan vermiyorlardı PKK ya ve diğer terör örgütlerine operasyonlar yapılamıyordu) bugün neden kendi silahımızı yapıp, Türkiye düşmanlarını dize getiriyoruz?

Dün yetmiş sente muhtaçken, "petrol var dı da biz mi içtik" siyasi söylemleri ile uyutulurken, nasıl oluyor da kendi petrolümüzü, kendi gazımızı çıkartıp kullanmaya başlıyoruz?

Verdikleri savaş uçaklarının yenilenmesine bile izin verilmeyen, sürekli kulağı çekilen, ayar verilen, ödev verilen bir ülkeyken, bu gün nasıl oldu da kendi uçağımızı, kendi savaş gemilerimizi, kendi füze ve savunma sistemlerimizi, ihalarımızı, sihalarımız, savaş gemilerimizi yapar hale geldik?

Dün petrol kuyularının içine beton dökülüp kapatılırken, nasıl oluyor da bu gün aynı kuyulardan petrol çıkartabiliyoruz?

Dün devrim arabalarının yapılmaması için her türlü tezgâha başvurulurken, bu gün son teknoloji araçları nasıl yapmaya başladık?

Ben yine kendime Akkuyu ile ilgili sorular sormaya devam edeceğim. Milli Muharip Uçağımızla, TCG Anadolu, İmece veya benzerleri ile ilgili sorular sormayacağım. Elbette bunlar da çok önemli ama nükleer silahı her şeyden çok önemsiyorum. Caydırıcı özelliğe sahip en büyük güç. Bir ülkenin, insanını, toprağını korumasının en önemli silahı, Nükleer Güç. Bağımsız bir ülke olmamızın en önemli unsuru...

Bırakın kim ne diyor veya demiyor? Kim kiminle nasıl ittifak kurmuş veya kuruyor? Kim kimi arkasına alıyor? Kim kimin oyunu almak için tehlikeli derin sularda yüzüyor? Türkiye'nin geleceğini kim kime ipotek ediyor, peşkeş çekiyor? Bırakalım bunları hiç düşünmeyelim.

Sadece; "dün neydik bu gün ne olduk, yarın ne olacağız?" Sorusuna odaklanalım.

Hangi partiye, hangi zihniyete, hangi düşünceye sahip olursak olalım, kafamızdaki çılgın "tayları" dizginlemeyelim.

Kazanımlarımızı kaybetmek, duraklatmak, geriye gitmek gibi bir lüksümüz yok.

Hatalar, yanlışlar, asla olmaması gerekenler, yok mu? Var...

Saçımızı, başımızı yolduğumuz anlar olmadı mı? Oldu. Oluyor da.

Yeter artık, aklınızı başınıza toplayın dediğimiz, çılgına döndüğümüz durumlar yok mu? Var tabi.

Bize bu kazanımları sunanlar sütten çıkmış ak kaşık mı? Değil tabi ki.

Yaşımız, bulunduğumuz konum, son yüz yılın ne kadarını yaşadık veya ne kadarını biliyoruz? Yaşımız yetmiyorsa en güvendiğimiz insanlara soralım? Dün neydik, bu gün neyiz?

Türkiye’nin geri kalmışlığından sorumlu köhnemiş, çürümüş, yok olmaya yüz tutmuş zihniyet bizi asla ileriye götüremez.

Dünü yaşları gereği hatırlamayanlar, bugünü anlamak için büyüklerine şunu da sorsunlar;

Bu gün ekonomik sıkıntıdayız,doğru. Alım gücümüz düştü, doğru. Hayatın sıkıntılarını yaşıyoruz, doğru. Peki, dün nasıldık? Diye soralım. Ekmeğin karne ile verildiği, yağ, şeker, tuz, un,tüp, benzin ve en acil gıda kuyruklarını, yetmiş sente muhtaç olduğumuz yılları, yukarıda söylediğimiz gibi petrol vardı da biz mi içtik? Söylemlerini sorun büyüklere anlatsın size. Fazla uzağı gitmeden anlatsınlar.

Daha mürehfeh bir hayat yaşamalı mıyız? Evet. Muhteşem bir Türkiye olmalı mıyız? Evet. Kaybettiğimiz zamanı kapatıp, muasır medeniyetler üzerinde bir güneş gibi doğmalı mıyız? Evet.

Bütün olanlara rağmen, düne göre bugünkü kazanımlarımızı ne kaybetmeye ne duraklatmaya ne de geriye götürme gibi bir lüksümüz yok.

Ve kendimize tekrar soralım. Çağı, 50-60 yıl geriden takip etmemizin sorumluları kimler?

Kimseye "güzelleme" falan da yapmıyorum. Ben sadece kazanımlarımıza sahip çıkalım diyorum.

Peki, ya siz!

İsmet Taş - İç Anadolu Birliği Genel Başkanı

Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR