Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Bugün iftardan önce “Sait Paşa İmamı” şiirini okumaya ne dersiniz?

Bugün iftardan önce “Sait Paşa İmamı” şiirini okumaya ne dersiniz?

Yazının başlığını beğendiniz mi? Önce Sait Paşa İmamı kim, hangi şiir, kimin şiiri? Soruları çoğaltmadan hemen konuya geçelim. Bugün Ramazan-ı Şerif’in 6. Günü. Akşam olacak ve Allah lütfederse ailecek veya dostlarla iftar sofrasına oturulacak.

Ramazan müddetince “Mukabele” sünnet. Yani Kur’an-ı Kerim’i okumak ve dinlemek, büyük sevap. Ramazan’ın öteki adı “Kur’an Ayı” değil mi? Çünkü Kur’an bu ayda indirilmeğe başlandı. Ben farklı bir şey önereceğim. Bugün iftar sofrasına otururken M. Akif Merhum ’un Safahat’ını açın. Biliyorsunuz Safahat, bölümler anlamına gelmektedir. Yedi bölümden meydana gelen Safahat’ın 7. Kitabı olan “Gölgeler”in 460. Sayfasında bulunan “Sait Paşa İmamı”nı ailece, dostlarla isterseniz kendi kendinize sessizce okuyun.

Mehmed Akif, “Ahlakı da sesi gibi ilahi olan bu adamı çocukluğumda bir kere dinlemiştim. Sait Paşa’nın kim olduğunu bilmiyorum.” Şiirine bu dip notu düşmüş. Türkiye’de ve İslâm coğrafyasında Kur’an-ı Kerim’den sonra Safahat okunduğu bilinir. Ama Safahat’ın Gölgeler’de Sait Paşa İmamı şiiri pek bilinmez.

Birkaç yıl önce Ankara’da Hasanoğlan Öğretmen Lisesi’nde “İstiklal Marşı Günü” dolayısı ile bir konuşma yapmıştım. Konuşmanın sonunda hep yaptığım gibi “Sait Paşa İmamı” Şiirini okuyarak konuşmamı tamamladım. Okul müdürünün odasına geçtik. Çay içiyoruz. Biraz sonra elinde mendille gözyaşlarını silen ve hıçkırarak ağlayan bir hanım öğretmen içeri girdi. “Ben edebiyat öğretmeniyim. Yıllarca Safahat okuttum ve okuyorum. Ama ben bugün ilk kez Safahat’la tanıştım. Bu şiiri ilk kez fark ettim. Çok duygulandım. Size teşekkür ediyorum.” Dedi. Odada oturanları duygulandırdı.

Önce Sait Paşa kim?  Şiirin başlığındaki isimden Sait Paşa’nın İstanbul’da bir cami olduğu sanılmakt, öğle değil.  Osmanlı’larda, özellikle Payitaht İstanbul’da ikamet eden zenginler, konaklarında hane halkına dini bilgileri öğretmek üzere,  Ramazan ayında sesi ve edası mazbut, musikiye aşina  bir imam bulundururlardı. Sait Paşa’da Abdulmecit ve Abdulaziz zamanının zengin paşalarından. Mezar taşındaki bilgiye göre Sait Paşa, seyittir. Sultan II. Mahmud’un kızı Mihrimah Sultan’la evlidir. 

 Hasan Rıza Efendi (1810-1890) çok yönlü bir insandır. Manisa’da doğmuş, önce babasından sonra önemli âlimlerden tahsil görmüştür. Bir müddet Manisa’da ikamet eden Şeyh Ahmet Vehbî el Antakî’ye intisap etmiştir. Manisa’da bulunduğu sırada sesiyle dikkatleri üzerine çekmiş ve bir müddet sonra İstanbul’a göçmüştür.

Bir cuma günü, Sultan Abdulmecit Hân, Bayezıd Camii’nde selamlık töreni için gelmiş. Hatip minbere çıktıktan sonra Enderun görevlileri müezzinlik vazifesi için hazırlanırken Hasan Rıza Efendi yerinden fırlayarak iç ezanı okur. Sesi o kadar güzel ve etkileyicidir ki kimse onu susturmak istemez. Padişah namazdan sonra Ayetel Kürsi ve büyük âmin duasını okumasını istedi.

Bu olaydan sonra Damat Sait Paşa, Hasan Rıza Efendi’nin kendisine imam olarak tensibini istedi ve kabul gördü.

Mehmed Akif’in şiirine başlık yaptığı ve kendisine hayranlık duyduğu bu büyük insan hakkında son zamanlarda önemli çalışmalar yapıldı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi yayınlarından “Sait Paşa İmamı Hasan Rıza Efendi” kitabı zihinlerde bilinmeyen pek çok konuya ışık tutmaktadır.

Yazının başlığına dönelim. M. Akif, Sait Paşa İmamı şiirinde neyi öne çıkarmakta ve vurgulamaktadır?

Valide Sultan, Saray’da bir mevlit tertipler. Sait Paşa İmamı Hasan Rıza Efendi’den mevlidi okumasını rica eder, o da kabul eder. Davetliler sarayda yerlerini almışlardır. M. Akif, o kendine has üslubu ile adeta kelimeleri kullanarak bir tablo yapmaktadır. Vakit gelmiş mevlid başlayacak ama mevlidi okuyacak hoca yoktur. Vakit hayli geçmiştir. Üsküdar tarafından gelmesi beklenen mevlidci gelmeyince başkaları okumaya başlar. Haliyle Valide Sultan kızgın.

Olayın arkasını M. Akif’ten dinleyelim:

“Yatsı bir hayli geçer, çifte ezanlar verilir;
Yazma seccâdeler artık yere, boy boy, serilir.
Doğrulur Kıble´ye herkes, kılınır şimdi namaz;
Derken "âmin!" çekilip arz edilir Hakk´a niyaz
-Başlayın mevlide!
                           -Lâkin, hani Mevlid-han yok!
-Sordurun!
                           -Hiç de gören bir kişi, bir tek can yok!
-Üsküdar´dan gelecek sözde, olur şey mi ki bu
Bâri söz verme...
                   Adam sen de, bırak meczûbu!
-Bence aynıyle kerâmet delinin gelmediği:
Şu ilâhîcilerin hepsi okur ondan iyi.
…………….
Sâde bir gelse... Fakat gelmedi, bilmem ki neden
-Beklemek nâfile, hâlâ ne gelen var, ne giden!
-Harem ağasında haber...
                  -Anlıyabilsek ne diyor
-Okuyun, beklemeyin emrini tebliğ ediyor.
Gâlibâ Vâlide Sultan gazab etmiş hocaya...
-Gazab ettiyse, çanak tuttu herif, doğrusu ya.
Bir saray halkını - sultanla berâber - hiçe say;
Bunca da´vetliyi, da´vetsizi beklet bir alay;
"Oyun ettim size; hey sersem adamlar!" diye, gül!
Çekilir nağme değil... Neymiş, anaçmış bülbül!
-Kim bilir, özrü mü var
                        -Dinleyemem varsa bile!
Başlanır Mevlid´e mu´tâd olan âdâbıyle;
Önce tevhîd okunur, gaşy ile dinler herkes.
O, güzel, sonra müessir, sekiz on parlak ses,
Kimi yerlerde ilâhî, kimi yerlerde durak;
Kimi yerlerde cemâ´atle beraber coşarak;
Kalan üç bahri terennümle, çekerken "âmîn!"
Ta uzaklardan çakar zulmet içinden bir enîn.
Gecenin kalbi durur; ürperir inler, cinler;
Açılan pencereler, göz kulak olmuş, dinler.
O enîn karşıki sâhilden açılmaz mı biraz,
Sûr-i mahşer gibi sesler çıkanr, şimdi, Boğaz!
Tutuşur, cebhe-i Sînâ´ya döner, sîne-i cev:
Sanki yüzlerce yanık ney savurur, yer yer, alev!
Kayalardan, kıyılardan bir ateştir çağlar:
Lâhn-i Dâvûd ile inler yine gûyâ dağlar!
Âh o kudsî nefes eşbâha ederken sereyan,
-Karalar vecd ile pür-cûş, sular pür-galeyan -
Dem çekip, dem tutarak etmeye başlar feryâd,
Boğaz´ın her tarafından bir İlâhî inşâd:
"Sultân-ı Rusül, Şâh-ı Mümecced´sin, efendim!
Bîçârelere devlet-i sermedsin, efendim!
Menşûr-ı Le amrük le müeyyedsin efendim!
Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin, efendim!
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed´sin, efendim!
Hak´tan bize Sultân-ı Müebbed´sin, efendim!
..............................................................
Kesilir, gitgide, tedrîc ile sesler artık,
Aktarır sâhile mevlidciyi bir köhne kayık.
Koşarak doğruca mâbeyne alır karşı çıkan;
"Nerde kaldın, hoca der, Vâlide Sultan o zaman,
Sen de kalleşlik edersen, bize eyvahlar ola!"

-Henüz akşamdı ki, gelsem diye, düştüm de yola,
Yürüdüm haylice... Derken - hele sen kısmete bak! -
Öteden karşıma bir yaşlıca hâtun çıkarak,
"Azıcık dursana, oğlum!" dedi. Durdum, nâçar.
-Göğsün imanlıya benzer, sana bir hizmet var,
Ama reddetme ki, zâten beni mahvetmiş ölüm;
Bir perîşan anayım, dağ gibi evlâd gömdüm!
Kızımın cânı için, bâri bu kırkıncı gece,
Şöyle bir mevlid okutsam, diyoıum, kendimce.
Nasıl etsem Okuyan çok ya, benim yufka elim...
Hocasın, elbet okursun; hadi oğlum, gidelim.
Ne olur bir yorulursan, hadi, bekletmek günah!
Sen benim yavrumu şâd et ki, rızâen li´llâh!
İki dünyâda azîz eylesin Allah da seni.
Hâtunun sözleri dîvâneye döndürdü beni;
Ne saray kaldı hayâlimde, ne sultan, ne filân;
"Çile dolsun, yürü öyleyse, dedim, oldu olan!"
Size yüzlerce adam mevlid okur benden iyi,
Ama bîçâre kızın, bağrı yanık anneciği,
Yoklasın merdini, nâ-merdini, insan diyerek
Eli yüzlerce heyûlâya değip boş dönecek!
Fukarânın seneler, belki, siler gözyaşını;
Hangi taş pekse, hemen vurmaya baksın başını,
Elin evlâdına yanmaz parasız bir kimse!
Çaresizdim sizi bekletmede, beklettimse.
-Hoca! der Vâlide Sultan, beni ağlatma, yeter!
Yeniden mevlid okursun bize, da´vâ da biter.”

Açık ve net, şiir her şeyi anlatıyor. Nasıl ama tam iftariyelik bir şiir.

 

G Ü N Ü N   H İ K M E T İ

“Mübtelâ-yı aşk olan elbette dermanın arar

Zâr olup şurîde-veş gülşende hem-tasım arar”

Sait Paşa İmamı Hasan Rıza Efendi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR