Alperen Aydın

Alperen Aydın

Cunta'nın karşısında bir iman eri: Muhsin Yazıcıoğlu

Cunta'nın karşısında bir iman eri: Muhsin Yazıcıoğlu

Başörtülülere zulüm, sakallılara işkence, millet iradesine tecavüz ve Müslüman Anadolu’ya hunharca tehdit! Evet, 28 Şubat! Amerikan güdümlü Laik ve Kemalist unsurların Anadolu’ya takmak istediği kelepçe ve bu kelepçeyi başlarına fırlatan bir iman erinden bahsedeceğiz bugün size.

Körüklenen ve kirli ellerle planlanan Alevi-Sünni kavgası, düzmece görüntülerle ‘’irtica geliyor!’’ polemiği ve ‘’laiklik elden gidiyor’’ ‘’ordu göreve’’ safsataları! Ardı ardına suikastlar, örtülü bacılarımızın gözyaşı ve yanlış hareketleriyle darbeci zihniyetin eline koz veren ama dik duramayan Refah-Yol hükümeti… Bütün bunlara rağmen Anadolu’nun haklı davasını Amerikancı cuntaya yedirmemek için tek başına direnen Muhsin Yazıcıoğlu! İşte 28 Şubat süreci…

28 Şubat’a giden süreçte BBP Genel Merkezine bir milletvekili geldi. Muhsin Yazıcıoğlu’na üstü kapalı şekilde ‘’Refah-Yol hükümetine güvenoyu vermeyin! Buna müsaade etmeyecekler! Verirseniz şöyle böyle olur!’’ gibisinden tehdit etmeye başladı. Baskılara karşı dik duruşunu ömrü boyunca bozmamış Muhsin Başkan ‘’Ben milletim ne derse onu yaparım, gerisi beni ilgilendirmez!’’ diyerek resti çekti. Tehditler bu sefer şiddetlendi. ‘’Muhsin, artık adamı iki kilometre öteden sırtından vuruyorlar’’ sözü söylenerek Muhsin Başkana ‘’Seni de harcarlar!’’ demeye getirildi.

Boynuna ilmek geçirilmek istenen Anadolu’nun aslanı dayanamayarak kalktı! Hadsizin kravatından tuttu havaya kaldırdı: ‘’Seni buraya gönderen ağa babalarına söyle! Biz adamı iki kilometre öteden sırtından değil, on santimden alnının ortasından vururuz!’’ diyerek kükredi.

Ne sanıyorlardı ki? 12 Eylül’de yılmamış, 7,5 senenin 5,5 senesini hücrede geçirmiş Muhsin Yazıcıoğlu tehditle sinecek miydi? Darbecilerin sinsi zihniyetini ve niyetini bilen, bundan zarar görmüş bir davanın eri susacak mıydı? Elbette hayır!

8 Temmuz 1996’da eğer BBP milletvekilleri güven oyu vermeseydi, Refahyol hükümeti güvenoyu alamayacaktı. Muhsin Yazıcıoğlu meclis kürsüsünde ‘’Size Müslümanların iktidarını önlediniz, sözünü söyletmeyeceğim!’’ diyerek oylamada beraberindeki BBP milletvekilleri ile Refahyol hükümetine güven oyunu vermişti. Hükümet bu destek sayesinde hemen göreve başladı.

Kemalist/Laik yapılanmanın TSK unsurları irticai faaliyetler yapıldığını öne sürerek ‘’Gerekirse silah kullanacağız’’ diyor ve medyaya demeçler veriyorlardı. Muhsin Yazıcıoğlu, Başbakan Erbakan’a “Demokrasi dışı arayışlar devam ediyor. Genelkurmay’a hangi askeri yetkilinin silah kullanacağını sorun. Genelkurmay Başkanlığı size bağlı bir kurum, sivil siyasete müdahale eden bu şahsı bulun, bununla irtibatlı askerleri bulun. Bunlarla ilgili soruşturma açın. Tahkikat başlatın diye yazı yazın, emir verin yoksa bunlar hükümeti yıkmak için her şey yaparlar” diyerek tavır koymasını istemişti.

Fakat Erbakan buna cesaret edemedi. Erbakan’ın bu geçiştirmeleri pahalıya mâl olacaktı. Sincan’da yapılan bir Kudüs gecesi programı sonrası ‘’irtica hortladı’’ safsatasıyla Sincan’da tanklar yürütülmüş, ordudaki laik/kemalist unsurlar şovunu yapmıştı. Orgeneral Çevik Bir ise ‘’Demokrasiye balans ayarı yaptık.’’ diyerek adi niyetlerini saklamıyor, Müslüman Türk milletinin gözüne sokuyordu. Tam da bu sırada Muhsin Başkan, Müslüman Türk milleti adına tavrını koyacak ve ‘’Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!’’ diyerek safını belli edecekti.
Evet, Muhsin Başkan bu milletin istiklalinin vücut bulmuş hâliydi. Şehadetine kadar kılıcını kınına sokmamış ve İslâm’ın son kalesi bu topraklara el uzatan hainlerle her daim mücadele etmişti.

Orgeneral Çevik Bir, Başkanın sözlerinden rahatsızlık duyacak ve başkana haber gönderecekti; ‘’Bizim sizinle bir meselemiz yok, Erbakan ile olan meselemize karışmayın.’’ Gelen habere Muhsin Başkan hiddetlenerek gidin ona söyleyin; ‘’Onun bizimle bir meselesi olmayabilir ama bizim onunla bir meselemiz var! Diyerek yanıt vermişti.

Herkesin sindiği pıstığı o dönemde Muhsin Yazıcıoğlu, generallere kafa tutuyor, işgale direniyordu. Çünkü biliyordu ki bu laik/Kemalist yapılanma Amerika’nın güdümünde, tıpkı Suriye’deki BAAS rejiminin yaptığı gibi küçük bir azınlıkla Türkiye’yi yönetmek istiyordu. O darbecilerin ciğerini, darbeciler de O’nun yüreğini biliyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR