Dini sorumluluk ve ahlak bilgisi hayatın rehberi
Gerçek korku, Allah’ın azabından değil, O’nun huzuruna mahcup çıkmaktan kaynaklanır. Ahlak ise zorla değil, kalpten benimsenerek öğrenilir.
İnsanoğlu, yaşam boyunca çeşitli kaygılar taşır; hastalık, yokluk ve yalnızlık gibi durumlar çoğu zaman korku uyandırır. Ancak esas korkulması gereken, dini sorumluluk ve Allah’a hesap verme bilincidir. Fâtır suresi 28. ayette belirtildiği gibi, Allah’tan korkanlar O’nun azametini bilen âlimlerdir. Bu bilinç, kalbi titreten bir endişe değil, insanı doğru yaşamaya yönlendiren bir farkındalıktır. Dini sorumluluk, yalnızca namaz veya oruçla sınırlı değildir; her söz, davranış ve bakış bir hesabın nesnesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kıyamet gününde ömrün nasıl geçirildiği, gençliğin kullanımı, malın kazanım ve harcama şekli ile öğrenilen bilgilerle amel edilip edilmediğinin sorgulanacağını bildirmiştir. Asıl akıllı insan, hesap gününü düşünerek dünyadayken nefsi terbiye eden kişidir.
DİNİ MESULİYETTEN KORKMAK
İnsanoğlu, yaşarken birçok şeyden korkar: hastalıktan, fakirlikten, kayıptan, yalnızlıktan, Ama ne acıdır ki, asıl korkulması gereken şeyden, yani dini mesuliyetten pek az kimse ürker. Oysa gerçek korku, Allah’ın azabından değil; O’nun huzuruna mahcup çıkmaktan olmalıdır. Rabbimiz Kuran’da buyurur, Allah’tan, O’nun azametini bilen âlimler korkar. (Fâtır, 28) Bu korku, kalbi titreten bir endişe değil; aksine insanı daha güzel yaşamaya sevk eden bir bilinçtir. Çünkü dini mesuliyet, sadece namaz kılmak ya da oruç tutmakla sınırlı değildir. Her sözün, her bakışın, her davranışın bir hesabı vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur, Kıyamet günü hiçbir kul, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz, Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nasıl harcadığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve bildiğiyle amel edip etmediğinden. Korkmak değil, bu korkuyla uyanık kalmak, nefsi terbiye etmek ve kul hakkından sakınmak gerek. Çünkü asıl akıllı insan, hesap gününü dünyadayken düşünen insandır.
AHLAK BİLGİSİNİ ÖĞRENMEK ZORLA OLMAZ
Ahlak, İnsanı insan yapan, toplumları ayakta tutan en temel değerdir. Fakat bugün, ahlakı öğretmekle ahlaklı kılmak arasındaki fark çoğu zaman unutuluyor. Oysa ahlak bilgisi zorla öğretilmez; kalpten benimsenir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur, Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. (Muvatta, Husnü’l-Huluk, 8) Demek ki ahlak, sadece bir ders konusu değil; hayatın ta kendisidir. Bir insan, ahlak kurallarını ezberleyebilir ama kalbinde merhamet yoksa o bilgi sadece kelimelerde kalır. Ahlak, bilgiyle başlar ama vicdanla kök salır. Zorla öğrenilen hiçbir bilgi, davranışa dönüşmez. Bir çocuğa saygıyı ezberletebilirsiniz ama saygının manasını hissettirmedikçe, o çocuk büyüdüğünde nezaketi bir yük olarak görür. Tıpkı ibadeti zorla yaptırmanın kişiyi dindar kılmadığı gibi, ahlakı da baskıyla öğretmek mümkün değildir. Ahlakın aslı sevgidir. Allah korkusuyla değil, Allah sevgisiyle büyüyen bir yürek, kötülükten daha çok sakınır. Kur’an bize şöyle öğretir, Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. (Bakara, 256) Bu ayet, yalnızca inançta değil, ahlakta da yol göstericidir. İyilik, gönülden gelmeli; doğruluk, içten bir iradeyle yaşanmalıdır.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.