Gündelik hayatın unutulan hakikati: Nimetleri fark etmek ve şükür bilincini canlı tutmak

Gündelik hayatın unutulan hakikati: Nimetleri fark etmek ve şükür bilincini canlı tutmak

Uzmanlar, modern yaşamın hızının insanı sahip olduklarını görmez hâle getirdiğini belirterek tefekkür ve şükür kavramlarının manevi denge açısından önemli bir yere sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Günlük yaşamın yoğun temposu içerisinde bireylerin sahip oldukları imkânları fark etmekte zorlandığı ifade ediliyor. Akademik çevrelerde yapılan değerlendirmelerde, insanın duyularından sağlığına, sevdiklerinin varlığından en temel ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar pek çok nimeti zamanla sıradan görmeye başladığı dile getiriliyor. Bu nedenle tefekkürün, yani nimetler üzerinde düşünmenin, manevi farkındalığı artıran bir iç muhasebe süreci olduğuna dikkat çekiliyor. Uzmanlar, şükrün yalnızca sözlü bir ifade olmadığını, insanın sahip olduğu imkânları doğru şekilde kullanmasının da şükrün bir parçası olduğunu belirtiyor. Görme, duyma, düşünme gibi yetilerin kıymetinin ancak düşünce yoluyla idrak edilebileceği; sağlığın, zamanın ve günlük hayatın sıradan görünen ayrıntılarının fark edilmesinin insanı daha bilinçli bir yaşantıya yönlendirdiği ifade ediliyor. Maneviyat araştırmalarında, nimetlerin çoğalmasının değil, insanların onları fark etme becerisinin zayıflamasının esas sorun olduğu belirtiliyor. Bu çerçevede tefekkürün, şükrün temelini oluşturan önemli bir bilinç kapısı olduğu vurgulanıyor.

NİMETLERİN TEFEKKÜRÜ VE ŞÜKRETME MESULİYETİ

Hayatın içinde öyle hızlı akıyoruz ki, çoğu zaman üzerimize sağanak gibi yağan nimetleri fark etmeyi bile unutuyoruz. Gözümüz görüyor, kulağımız duyuyor, nefes alıyoruz; sevdiklerimiz yanımızda, dünya üzerimize titreyen bir anne gibi türlü rızıklar sunuyor. Fakat insan, sahip olduklarına alıştığı anda onları sanki doğal bir hak gibi görmeye başlıyor. İşte bu noktada tefekkür devreye giriyor, nimeti yeniden fark ettiren, şükrü yeniden diri hâle getiren o ince iç muhasebe Tefekkür, nimetlerin içindeki inceliği görmek şükür ise o gördüğünü davranışa dönüştürmektir. İnsanın mesuliyeti ise ikisini de ihmal etmemektir. Aslında nimetin büyüğü küçüğü yoktur, fark edileni ve edilmezi vardır. Bir bardak su bile, susadığımızda dünyanın en büyük hediyesi olurken; bir gün boğazımızda takılan bir lokma, aslında her yutkunmamızın ne büyük ikram olduğunu hatırlatır. Ne var ki insan her şeyi yolunda giderken gaflete düşmeye daha yatkındır. Şükür, genelde nimet eksildiğinde akla gelir. Oysa hakiki şükür, nimet tamken bilinendir. Şükür sadece Elhamdülillah demek değildir; elbette dil şükrün en zarif elçisidir. Fakat asıl şükür, nimeti yerinde kullanmak, nimetin hakkını vermektir. Gözün şükrü, harama bakmamak; dilin şükrü, gönül kırmamak; malın şükrü, paylaşmaktır. Yani şükür, nimeti vereni hatırlamakla başlar, nimeti doğru kullanmakla tamamlanır. Tefekkür ise şükrün tohumudur. Düşünmeden şükür eksik kalır; fark etmeyenin teşekkür etmesi nasıl mümkün olsun Bir an durup düşünmek bile insanı bambaşka bir duyarlılığa taşır. Meselâ yaşadığımız her anın ömürden eksilen bir hediye olduğunu fark ettiğimizde, zaman nimetinin kıymeti artar. Bir sabah uyanıp nefes alabildiğimizi hissettiğimizde, sağlık nimetinin büyüklüğü gönlümüzde yankı bulur. Bugün insanlığın en büyük kaybı, nimetlerin çoğalması değil, kıymet duygusunun azalması

 Yazar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.