Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Vefatının 40. Yıldönümünde Büyük Düşünür Nurettin Topçu

Vefatının 40. Yıldönümünde Büyük Düşünür Nurettin Topçu

Osmanlı, adı, sanı, geride bıraktıkları ile bir ahlak ve medeniyet devletinin adıdır. Yıkılışına zemin hazırlayan iç ve dış düşmanlar, önce Osmanlının ruhuna, yani İslâm’a, İslâm’ın değerlerine, öncelikle ahlakına saldırmışlardır. Osmanlı ayakta kaldıkça sonuç alamayacaklarını anlayınca “hasta adam” paranoyası ile çullandılar ve emellerine kavuştular.

Osmanlı medeniyetinin ana çekirdeğini din oluşturmaktadır. Kültür, sanat, teknik, kısaca hayatın tüm alanlarında İslâm bulunmaktadır. Dolayısı ile toplumu İslam ve ahlakı ayakta tutmaktaydı.

Büyük İmparatorluğu’nun mirasına konan Türkiye, hem “reddi miras” hem değerlerini yok sayarak hayat bulmak istedi. Din ve dini hayata müdahale etti. Batıya yöneldi ama batıcı da olamadı. Dinle çatışmaya girdi.  “Oh, başardık” derken nesillerin ruhunda mevcut tohumlar yeşerdi ve dirilişe yöneldi.

Din ve ahlakta savaşmayı kendine ilke edinen dikta hükümetleri, eğitim yoluyla kendilerine azat kabul etmeyen kapı kulu nesiller yetiştirdi. İslâm dini, nesillerin gözünden bir hazine gibi saklandı. Hâlbuki Hz. Âdem ile başlayan hak ve batıl mücadelesi artarak devam ediyordu ve sürmektedir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yeni nesillerin küfre karşı mücadelesinde samimiyet ve inançla duran çok sayıda isimsiz kanaat önderi,  münevver ve kahraman bulunmaktadır. Böyle bir sıralamada isminden ilk söz edilecek Mehmed Akif’imizdir. İslâm’’ın anlaşılmasında ve yeni nesillerce benimsenmesinde hiç şüphesiz M. Akif’in hizmeti, gayreti, emeği asla inkâr edilemez.

Necip Fazıl üzerinde durulması gereken bir büyük insan, elbette. Ama gelinen bugünkü noktada Nurettin Topçu’nun nesillerin düşüncesinde, olgunlaşmasında müstesna bir değere sahiptir.

Nurettin Topçu kimdir?

Çağdaş Türk düşüncesinin, felsefe alanında yetişmiş olmakla beraber, tarihten tasavvufa, estetikten sosyoloji ve psikolojiye, bütün bu alanlardaki birikimini yansıttığı “ideal toplumsal düzen” arayışlarına kadar çeşitli konularda fikir serdetmiş ve eser vermiş en özgün düşünürlerindendir. Yaşadığı yıllar, içine doğduğu problemler bakımından Türk toplumunun en köklü değişimleri geçirmekte oluşu hasebiyle, milletinin mukadderatını ilgilendiren her konu onun da fikrî ve felsefî meselesi olmuş, bu mânada bir eğitimci olmanın ötesinde filozof şahsiyetiyle temayüz etmiştir.

   Nurettin Topçu (İstanbul 7 Kasım 1909 - 10 Temmuz 1975) baba tarafından Erzurumlu Topçuzâdeler ailesine mensuptur. Dedesi Osman Efendi, Erzurum'un Ruslar tarafından işgali sırasında orduda topçuluk vazifesi ifa ettiği için kendilerine bu lâkap verilmiştir. Ailenin tek evlâdı olan ve küçük yaşta yetim kalan babası Topçuzâde Ahmet Efendi alaftarlık (tahıl alım-satımı) yaparak aileyi geçindirmeye çalışır. Daha sonra Erzurum'un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey'in yardımıyla canlı hayvan ticaretine başlar; Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul'a götürüp satarak işini genişletir. Nihayet İstanbul'da bir yazıhane tutar. Zamanla Tahtakale'de bir han (Erzurum Hanı) satın alan Ahmet Efendi, İstanbul'a yerleşir. İlk evleri Süleymaniye Deveoğlu Yokuşu, Hatap Kapı sokağında bir ahşap binadır. Nurettin Topçu Süleymaniye'deki bu evde doğar (7 İkinci teşrin 1909). Topçu'nun ninesi Eğinlidir.

Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa’da tahsil imtihanlarına girer ve kazanır (1928). Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Ziya Somar gibi şahıslarla birlikte Fransa'ya gi­der. Topçu önce Fransızca öğrenmek ve lise fark derslerini tamamlamak için Aix Lisesi’ne kaydedilir. Daha sonra etkileneceği filozof Maurice Blondel'i bu lise döneminde tanır. Bir müddet Aix Fakültesi’ne de devam eder. İki sene sonra Strasbourg'a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlâk kur­larını tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar.
Kendisinden önce Paris’e giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Cevdet Perin, Bed­rettin Tuncer’le tanışır. Daha sonra bu şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaed­din Fahri ile yakın münasebetleri, dostlukları olacaktır.
                Tezini bitirdikten sonra 1934 yazında yurda döner. Galatasaray Lisesi'nde Felsefe öğretmeni (Filozofi stajyeri) olarak göreve başlar ve İçtimaiyat (Sosyoloji) dersi okutur. I. TBMM’nde Erzurum milletvekili ve muhalif grubun önderi Hüseyin Avni Ulaş ailenin baba dostudur. Çemberlitaş'taki eve sık gelir gider. Topçu küçük yaştan itibaren bu zatın fikir dünyası, tavrı ve hitabetinin tesiri altında kalmıştır. Yurda döndükten bir yıl sonra H. Avni Ulaş'ın kızı Fethiye Hanım'la kısa sürecek bir evlilik yapar (1935 sonbaharında evlenir, 1937’de boşanır.

 Nurettin Topçu, bir süre (1948 - 49) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Hilmi Ziya Ülken'in kürsüsünde eylemsiz ahlâk doçentliği yaptı, "Bergson" konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır. (Doçentlik tezi Bergson daha sonra kitap halinde yayınlandı). İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne felsefe grubu hocası olarak tayini gündeme geldiyse de gerçekleşmedi, onun yerine Osman Pazarlı tercih ve tayin edildi.

          Paris’ten İstanbul’a döndükten sonra çocukluk arkadaşı esnaftan Sırrı Bey vasıtasıyla devrin mânevî büyüklerinden Hâsib ve Abdülaziz Efendilerle tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek etkiler alır, Nakşî şeyhi Abdülaziz Bekkine Efendi’ye intisab eder.

              Nurettin Topçu 1975 Nisanında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanse­rine yakalandığı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde talebelerinden Tarık Minkari’nin yaptığı ameliyatta belli oldu. Topçu, 10 Temmuz 1975 günü hastahanede vefat etti. Ertesi gün Fatih Ca­mii’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı dışındaki Kozlu kabristanına defnedildi.

            Topçu hoca ile tanışma imkânım olmadı. Ama düşüncelerini yakından takip ettim. Yaptıkları ve yazdıkları ile hakkında hüsnü şahadette bulunurum. Biliyor ve inanıyorum ki Topçu hoca asla yalan söylememiştir. Dostlarına karşı vefasızlık ve ihanette bulunmamıştır. Dünya malına  temah etmediği bilinmektedir. Emanete asla hıyanet etmemiştir. Kısaca istikamet üzere yaşamış ve terki hayat eylemiştir.

            Ne yazık yalanı mahkeme kararı ile tescilli, Üstad Necip Fazıl’ı yargılayıp mahkum edecek kadar mütekebbir, menfaat hırsıyla insan harcayanların Topçu hocanın gölgesi bile olamayacakları kesindir.

            Topçu hocaya vefatının 40. Yılında Allah rahmet eylesin.

 

            G Ü N Ü N  H İ K ME Tİ

 

“Milli Eğitimimiz, kendisinde milî olan ne varsa hepsini kendisinden fırlatıp atmaktadır.”

N. Topçu, Ahlak Nizamı, Sh.  56

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR