Osman Akdoğan

Osman Akdoğan

YÜZYILLAR BİLE BU TADI BOZAMAZ

YÜZYILLAR BİLE BU TADI BOZAMAZ

 

 

  Dünyaya yayılarak büyük nam yapmış, bizim toplumumuzda bile vazgeçilmez içecek arasına giren kahveyi kim sevmez ki? Hangi eve gitseniz mutlaka görürsünüz. Uzun dost sohbetlerinde ikramların en alasıdır bir de yanında lokum oldu mu bir başka olur tadı sonra da demeyin keyfimize.

 

  Kahve içerek sadece keyif alınmaz birçok hastalığa da iyi geldiği anlatıla gelir. Bir kahve fincana 40 yıl hatır biçilir. Üstüne ne hikayeler ne türküler yazılmıştır. Ne elden düşür kahve ne de dilden. O muazzam kokusu bile sizin keyfinizi yerine getirebilir. Genelde yorgunluk sonrası içilir. Evdeki misafir "Kahve içmeden mi gidilir?" diyerek günün sözünü patlatıverir.

 

  Geçmişte eve misafir geldiğinde kahveyle birlikte su getirilirmiş. Misafir toksa kahveyi alırmış, açsa suyu. Tabii o zaman hemen sofra kurulurmuş. Böylece çok ince bir nezaketle anlaşılırmış.

 

  Türk kahvesinin, yüzyıllar içinde, çok değişik formlardaki fincanlardan içildiğini görmek mümkündür. Formların belirli bir standardı olmamakla beraber, genel kural kahve fincanlarının çok büyük olmamasıdır. Ağız çapı 4 cm-7 cm arasında, yüksekliği ise 4cm-6 cm arasında olabilmektedir, fincan tabakları ise genellikle 10–13 cm çapındadır.

 

  Osmanlı'da kahvenin ikram edilmesi ayrı bir hususiyet arz ederdi. Kahve Bayramlarda kulpsuz fincanın kendine uygun bir fincan zarfına konulmasıyla,diğer günlerde ise tabaklı fincanlarda ikram edilirdi. Bazen kahveye farklı bir tat kazandırmak için kahvenin içine çiçek suyu ,Akamber veya kakule katılırdı.

 

  Kahve Osmanlı'ya 1554 yılında gelir. Kahvenin Türkiye'de kabul görmesinin en önemli etkeni medresedeki öğrencilerin uyanık kalmasını ve daha çok ders çalışmalarını sağladığından dolayı idi. Daha sonra Sufi Dervişler kahveyi çok beğenirler ve bu yüzden dini sohbetlerin yapıldığı yerlerde kahve kabul görmeye başlar.Arabistan'a kahveyi Türkler götürür. Ardından da 1683 II.Viyana kuşatılmasıyla beraber Kahve Avrupa'ya yayılmağa başlar. 16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra Türkiye'de yetişmeyen bir meyve tüm dünyada Türk kahvesi olarak anılır ve tüm dünyada Türk Müslüman içeceği olarak kabul edilir.

 


  Sultan II. Abdülhamid döneminde 1878 yılında Ayastefanos Anlaşması'ndan sonra İstanbul’a gelen Rus Grandükü II.Nikola’nın kendisine ikram edilen kahveyi çok beğenmesi üzerine Padişah’ın Türk Misafirperverliğinin güzel bir örneği olarak Grandük’e kahve ile birlikte zarflı kahve fincan takımı ile kahve sunumunda kullanılan tepsi, kahve örtüsü, ibrik gibi eşyaları da hediye etmiştir.

 

  Dağlarında halen doğal, aşılanmamış, yabani halleriyle yetişen kahve ağaçlarından dolayı Etiyopya (eski adıyla Habeşistan) kahvenin anavatanı kabul edilmektedir. Bu topraklarda anlatılan, keçi çobanı Kaldi'nin kahveyi keşfetmesi ile ilgili bir efsane de var. Sonuçta birçok kahve uzmanı, kahvenin tarihi yolculuğu 575 ile 850 yılları arasında Etiyopya'dan başladığına dair hemfikir.

 

  Rivayete göre Kaldi fark eder ki; keçileri bir ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır. Yayılan aroma Kaldi'ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar. Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan'a yayılır. Daha sonra kahve kendini İstanbul'a da sevdirir ve Avrupa'ya oradan da tüm dünyaya yol alır.
 

  Görülen o ki tarihin her döneminde ve her toplumda kahve ön planda. Bizim ülkemizde kahve üretimi yapılmasa da mis kokusuyla kahveyi çok sevdik. 1 Ekim yani yarın Dünya Kahve Günü. Size tavsiyem evinize gittiğinizde bol köpüklü bir kahve içmeden yatmayı ihmal etmeyin. Malum havalar soğudu boğazlara oldukça iyi gelen bir menengiç kahvesi de keyifli içilir benden söylemesi. Şimdiden afiyet olsun. 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR