Osman Doğan

Osman Doğan

HEPİNİZ KENDİ ÇIKARINIZDA BOĞULACAKSINIZ

HEPİNİZ KENDİ ÇIKARINIZDA BOĞULACAKSINIZ

 

Belki attığım başlık bazılarına sert gelebilir; umurumda değil... içim hep açırdı, yine acıdı.

Kendi çıkar dünyaları içerisine gizlenmiş, göbeğini kaşıyan insanları görünce tahammül sınırlarını aşıyorum.

Esen rüzgara göre yön değiştirenleri görünce ileriye dönük hayallerim bir bir dumura uğruyor.

Asırlık çınarı, cumhuriyetin lirasına değişenleri görünce, bin yıllık imanı çıkar dünyalarında gizleyenleri görünce, donuklaşıyorum, anlam veremiyorum...

Hatırlarsınız Osmanlı'nın devşirmelerine dönüşen, siyaset ve bilim öğrenmek için Avrupa'ya gönderilen o yılların edebiyat fenomenlerini.

 Bu hikaye de onlara benziyor işte.

 Bir makam, bir para uğruna ya rab ne insanlar ruhunu satıyor!

Diyanetin vaazlarında bahşeder imamlarımız; Dünya hayatı uzun bir yolculukta bir dinlenme tesisinde 10 dakika dinlenmek gibidir derler.

 Şimdi bu özel bilgi ışığında ne dinlenme tesisiymiş bu arkadaş; sonsuz bir hayatı 10 dakikaya değişen aptalları görünce şaşırıp kalıyorum.

örnekleyeceğim konuları yukarıda bahsettiğim durumları söylemeden anlatamazdım. Sonsuz bir hayat varken,10 dakikalık dünya hayatına Şeref'ini satan siyasiler, dinini satan Fetöcüler, kardeşliğini satan hainler aklınızın erdiği yerdesiniz.

10 dakikalık dünya hayatında, ya adam gibi yaşayalım, ya adam gibi ölelim diyenlere inat, illet ve zillet içinde dünyanızı da, ahiretinizi de bitirmeye çalışıyorsunuz...

 Kendi kirli rüzgarınızda, çıkar savaşı verirken, adam gibi adamlara fırsat vermek de istemiyorsunuz... "yiyin kardeşler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin" diyen ne güzel demiş...

 Ak parti yola çıktığında uyanık zeka ürünü olanlar tek tek kaybolmaya başlarken, Genelde sırat köprüsünden geçişlerde etrafındaki göbek kaşıyıcılar birden sus pus olurken, Rüzgarın kendilerine doğru esmediğini düşündüklerinde önce odalarını, zamanla kafalarını sonrasında da onurlarını terk ederken...

Uzun soluklu bir gözlemle rüzgarın devinimi kendilerine dönünce birden en önde mücadele veren dava adamlarına dönüşürken...

 Bu ne perhiz bu ne lahana türşusu dediğinde de; ne münasebet efendim biz turşudan hiç vazgeçmedik demekten de geri durmazken...

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde odalarını boşaltıp ortadan kaybolanları görünce, sırat köprüsü dediğim, kılıçtan keskin çizgide Cumhurbaşkanı yürürlerken arkalarında kimseyi bulamayan hemşerim Nasrettin hocanın fil hikayesini aklıma getiriyorlar.

Geliyor da bunda biraz daha uyanıklaştırılmış bir durum söz konusu. Demek ki her dönemde kaypak ruhlu insanlar varmış deyip konuma dönüyorum...

bu günlerde Cumhurbaşkanı yine içimizi yakan bir gerçeği hatırlattı... "yalnız olduğumu biliyorum" Bu derin anlamlara sahip olan mesaj yukarıda bahsettiğim göbek kaşıyıcılarına, omurgasız duranlara bir mesajdan ötedir.

 15 temmuzda "ben halkın gücünün üzerinde, bir güç bu güne kadar görmedim" diyen ve arkasından halkını meydanlara davet eden Başkomutan halktan başka kimseye güvenmiyorum da, inanmıyorum da diyor...

 Diyor demesine de, şu Başkomutan ile adam olan, şu esen rüzgara göre yön değiştirenlere 10 dakikalık dünya hayatınızda ya adam gibi yaşayalım ya da ölelim! demek gerekmez mi?

Biz deriz de onlar rüzgârın çıkardığı sesi sizden bizden iyi bilirler.

 Dön diyen rüzgar kıvrak manevralarla yine yapacağını yapar, bizi de suçlu duruma düşürür pişkin pişkin...

"Bu FETÖ olayını yıllardır anlattım ama kimseyi inandırmadım" diyen bir Cumhurbaşkanı, yanında kendi söylediğine inanmayan birilerini göndermeye azami gayret göstermesin!

Hak onlara gereken cevabı veriyor...

hepsi denizin kenarına vuran çöp taneleri gibi kayboluyor.

Unutmamak gerekir ki, biz de Deniz de bitmez, çöpte...

Biri darbe gecesi uçağından inmez, Biri o gece ansızın kaybolur Biri sabaha karşı ortalıklarda görünmez .

 Halkın darbeyi püskürtmesi ile herkes cengaver kesilir.

 Bu halk cengaverlerlecevriyeleri çok iyi gördü...

 Bugün medyanın içine, televizyonların konusuna cumhurbaşkanını öven, onun doğrularını dile getirenler nedense yalaka oluyor, yalakalık yapma deniliyor.

 Bu bir algı politikasıdır.

Bu sevgiye de güvene de vurulan bir darbedir.

 Bu yalnızlık inşası için şeytanın hamasi tuzakıdır.

 Ey kardeşim! Osmanlı Padişamım çok yaşa dediği müddetçe padişahta, Payitahtta çok yaşadı!

 Senin padişahında Senin cumhurbaşkanın da Senin başkomutanın da bellidir.

Onu sevdiğini söylüyorsun biliyorum, seni köreltmek isteyen tuzakseverlere fırsat verme!

Onu yalnız bırakan, Atatürk'ün resmini turuncu, mavi paralarda gördüğünde iştahı açılan cellat hırsızlarına ehemmiyet etme!

Onurunu satışa çıkaranlara inat sen onurunun bedelini ödemeye her zaman hazır Ve nazır ol !

Çünkü biz onuru, onurlu bir tarihten devraldık!

Çünkü biz atiye ve ataya olan borcumuzu henüz ödemedik...

Bu sebeple halkın elinde ufak kırıntıları olan şu yabancı menşei paraları TL ye çeviren yüce halkımız üzerine düşeni yaparken,

Darbe gecesi tankların altına uzananlar dolarlarını neden bozmuyor diyenlere en anlamlı cevabı yine verecektir.

Yeni kapı ruhuna cevap veren Aydın Belediye Başkanının 1071 doları, 300 dolar bozdurana traş bedava diyen kuaför kardeşimizi görünce dolarları kendilerine yastık yapan, rüzgara göre yön değiştirenler umarım artık üzerine düşeni yaparlar.

Ülkeleri olmadığında ellerinde bulundurdukları o kağıtların hiçbir anlam teşkil etmediğini umarım anlar, ona göre hareket ederler…

Sevgi ve esenlikler dilerim Osman DOĞAN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR