Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Ankara Ecevit’in Köykenti mi?

Ankara Ecevit’in Köykenti mi?

Cumhuriyet dönemi siyasî tarihimizde yığınla öne çıkan şöhretli vardır. Siyaset sahnesinde önemli roller almış,  yakın dönemde yaşamasına rağmen bugün isimlerinden söz edilmiyor. Adları ve unvanları siyaset mezarlığında, sadece mezar taşlarında yazılı. Konunun her halde en çarpıcı örneği, CHP’nin bir dönem Genel Başkanı, eski Başbakan Bülent Ecevit (1826-2006) olsa gerek. Daha birkaç sene önce yaşamasına rağmen insanların hafızasından silindi. Önemli görevlerde bulunmasına rağmen “Bu Ecevit’in eseridir.” Denilecek ve kendisinin hayırla anılmasına vesile olacak kalıcı bir eser bırakmamıştır. Fırtına gibi esti, gitti, sonra unutuldu.
Hâlbuki siyasiler toplumların hafızalarında kalıcı eserleri ve faaliyetleriyle yaşarlar, olay kolay unutulmazlar. Osmanlı’nın devlet adamları camiler, çeşmeler, hanlar, hamamlar yaptırarak unutulmazlar listesinde yer almışlardır. Birçok devlet adamı ise fetih, harp ve cihatları ile öne çıkarak tarihin unutulmaz sayfalarına adlarını yazdırmışlardır.  O dönemde küçük bir yerleşim merkezi olan Ankara’da bile örnek gösterilecek pek çok tarihi eseri bünyesinde barındırmaktadır. Ne yazık ki Cumhuriyet döneminde devlet hizmetinde bulunmuş bu türden insan çok az. Rahmetle yâd edilmesine sebep olacak eser bırakmış kaç insan gösterilebilir?
Durup dururken şemdi Ecevit bahsi nerden çıktı, gibi bir soru akla gelmiş olabilir.  Daha önce bir yazımda öteki büyük şehirler ile mukayese edilince, Başkent olmasına rağmen Ankara’nın “Mega bir köy” görüntüsünde olduğunu ifade etmiştim. Ana arterlerinde dolaşırken Ankara bana Bülent Ecevit’i hatırlattı. 
Dönemini yaşamış biri olarak ben de Ecevit’in iki izlenimi bulunmaktadır. TBMM de çalıştığım dönemde, milletin oylarıyla seçilerek TBMM ne gelen Merve Kavakçı Hanımefendiye gösterdiği o çirkin protesto zihnimden hiç silinmedi ve silinmeyecek. Nasıl silinsin? Merve hanımefendi, bu çirkin ve lanetlenecek harekete sadece başörtüsü taktığı için maruz bırakılmıştı ve koro şefliğini Bülent Ecevit yapıyordu. İşi o derece ileri götürdü ki “Atın dışarı bu kadını!” diye bağırıyordu. Onun protesto ettiği ve TBMM’den çıkmasını istediği başörtüsü, aynı zamanda benim eşimin, kızımın, annemin şerefle başında taşıdığı semboldü. İslâm’da “Görünene hükm edilir.” Fetvasınca bizde gördüğümüzle hareket ederek, Bülent Ecevit’in şu an gittiği yerde huzur içinde olmadığına kanaat getiriyorum. 
Bülent Ecevit isminin bıraktığı kalıcı bir eser ve hizmetten söz edilemiyor ama o isimle özdeşleşmiş bir kavram siyasi literatürümüzdedir. “Köy-kent” Ecevit’in ham hayaliydi. O hayal üzerinden miting meydanlarında höykürürdü. Ölümü üzerine salya sümük ağlayan, nesli tükenmiş Ecevit hayranlarına sorsanız bir tanım getiremezler. 
Zihnimdeki bilgelerden çıkardığım Köy-kent hakkında üç aşağı beş yukarı şöyle bir şey kalmış.
İçi doldurulmamış ham hayalden başka bir şey değildir. CHP’nin 1969  yılı seçim bildirgesinde yer almış, daha sonra bu dönemde kurulan Köy İşleri Bakanlığı tarafından benimsenerek geliştirilmiştir. Bakanlığın 1973 yılında yayımladığı raporda, köykent yaklaşımının amacı üç madde halinde özetlenmiştir:
Az sayıda personel ve az yatırımla, en kısa zamanda kırsal kesim nüfusunun tüm gereksinmelerinin karşılanması,
Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı fazla nüfusun bir bölümü ile işsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşturulması,
Böylece, iş imkânına kavuşturulan kırsal nüfusun kentlere akımı sonucunda büyük kentler civarında oluşacak nüfus yığılmalarını engelleyerek, sağlıklı kentleşmenin sağlanması.
Köykentler ile köylünün kalkınması ve kırsal alanların sınaileşmesi için zorunlu olan altyapı ve hizmetlerin köylülere daha kısa sürede ve daha düşük maliyetle sunulabilmesi, böylece, tarımsal sınaileşmenin altyapısının da hazırlanması amaçlanmış güya.
 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ecevit’ten farklı devasa imkânlara sahip bir kurum. Sahip olduğu imkânlarla pek çok Bakanlığın önünde gidiyor. Ama her ne hikmet ise bilinmez kaliteli, göz doldurucu bir hizmet sunamamaktadır. Ankara Metrosunu başlattı, sonra Bakanlığa devretmek zorunda kaldı. Ankara için bir benzetme yapılması gerekiyor ve bir isim bulmak gerekiyorsa bu haliyle “Ecevit’in Köykenti” denilebilir.
 Melih Gökçek görevde bulunduğu süre içinde geldiği nokta, belki Ecevit’in yolunu izleyen, hayranı değil ama onun hayalini gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Ana arterlerinin bir türlü giderilemeyen kirliliği, düzensiz yapılaşma ve en önemlisi Ankara halkından esirgenen kültürel hizmetleri ile kâmil manada bir köy kent görünümündedir.
Ecevit hayatta olsaydı, o son zamanlarda ki ayakta duramayacak haliyle canlanır ve Sayın Gökçek’in makam odasının kapısını vurur:
-“Sevgili Başkan Gökçek!” der, “Benim taşrada gerçekleştiremediğim hayallerimi sen Başkentte gerçekleştirdiğin için sana teşekkür ediyorum.” Sayın Gökçek’in o güzel ve nurlu alnından öperdi.
 
G Ü N Ü N  H İ K M E Tİ
 “Kıyamet gününde insanlardan Allah'ın en sevgilisi ve O'na en yakın olanı, adaletli başkandır. Kıyamet gününde insanlardan Allah'ın en sevmediği ve O'na en uzak olanı; zalim devlet başkandır.”   Hz. Muhammed (s.a.v.)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR