Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Cuma Gününün Önemi ve Değeri

Cuma Gününün Önemi ve Değeri

Zaman, öteki adıyla vakit, Müslümanlar için son derece önemlidir. Gerek Kur’an-ı Kerim ve gerekse Hadis-i Şeriflerde zamanın önemi üzerinde ısrarla durulmaktadır.  Hz. Peygamber (s) in yaşadığı döneme “Saadet asrı” denilmesi zamana verilen önem ve değerin bir ifadesidir. Müslümanlar için farklı zamanlara farklı önemler atfedilerek zamanın paha biçilmez kıymeti bildirilmiştir.
Üzerinde önemle durulması gereken zaman dilimlerinden birisi de “Cuma Günü ”dür. Cumhuriyet döneminde yapılan yıkımlardan “zaman” da nasibini almış ve yüzlerce yıl kullanılan İslâmî takvim yerine Nasranî takvimi, yani miladi “Takvim” benimsetilmiştir. O sebeple haftalık Cuma günü tatili Hristiyanlar da olduğu Pazar gününe alınmıştır. Hâlbuki Cuma günü aynı zamanda Müslümanların “Bayramı”dır. Cuma hakkında müstakil bir sure olduğu da unutulmamalıdır.
İslâmiyet’te büyük değer verilen haftalık toplu ibadetin yapıldığı gün ve o gün ifa edilen ibadet.
Cum‘a (cumua, cumaa) “toplamak, bir araya getirmek” anlamındaki cem‘ kökünden isimdir. Cem‘ masdarı ve Cum‘a çeşitli hükümleri bakımından birçok hadiste de yer almaktadır. 
Bu güne cuma adının verilmesini, Kureyş’in atalarından olup bu günde kavmini toplayan, kendilerine öğüt veren ve Harem’e saygı göstermelerini emreden Kâ‘b b. Lüeyy’e kadar götürenler olduğu gibi, hicretten önce Medine’de Ensar tarafından toplantı ve ibadet günü olarak seçilmesine bağlayanlar ve ismi bu tarihten itibaren başlatanlar da vardır. 
Bu günün cuma adını alması bilhassa toplantı günü olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı adı taşıyan sûrede, “Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen namaza gidin ve alışverişi bırakın” (el-Cum‘a 62/9) meâlindeki âyet, cuma namazının farz kılınmasından önce de günün bu adla anıldığına ve bir toplantı günü olduğuna işaret etmektedir.
Çeşitli hadislerden anlaşıldığına göre cuma, haftalık ibadet günü olarak daha önce yahudi ve hıristiyanlar için tayin ve takdir edilmiş, fakat onlar bu konuda ihtilâfa düşerek yahudiler cumartesiyi, hıristiyanlar pazarı haftalık toplantı ve ibadet günü olarak benimsemişler, Allah da cuma gününü Müslümanlara nasip etmiş, onları bu konuda hakka ulaşmaya muvaffak kılmıştır. 
İslâm’da haftalık toplu ibadet günü olarak cuma seçilmiş, bu günün bir bayram olduğu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir. Hz. Peygamber, “Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır; Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır; kıyamet de cuma günü kopacaktır” sözüyle bu günün özelliğini dile getirmiştir. Allah’ın cennette cuma gününe tekabül eden ve “yevmü’l-mezîd” denilen günde kullarına kendisini ziyaret fırsatı vereceğini, bunun için onlara tecelli edeceğini bildirmiştir.
Cuma günü irad edilen hutbe, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve hatta siyasi yönü ağır basan son derece önemli bir ibadettir. Çünkü Cuma günü bir araya gelen müminler, yerel problemlerini, meselelerini konuşarak, tartışarak çözüm aramalarına bir imkân tanınmaktadır. Hafta tatilinin pazar gününe alınması ile cuma günü yapılan ve geleneksel hale gelen yüzlerce uygulama unutulmaya terk edilmiştir. Bunun yerine pazar tatili rağbet görmeğe başlamıştır. Cuma günü tatilinin pazara alınması ile ne kazanıldı? Tartışmağa bile değmez. Ama üzerinde durulması gereken cuma gününün Allah katında ve Müslümanların arasında son derece önemli bir zaman dilimi olduğunun akıldan çıkarılmamasıdır
Cumhuriyet döneminde hutbe, sistemin sorunlarına yönelik kullanılmış ve ciddi şekilde amacından saptırılmıştır. Cuma namazı ve hutbeler biraz folklor, biraz resmi ilanların duyuru aracı haline sokulmuştur. Trafik, orman, verem haftalarının en çok anlatıldığı yerler olmuştur. İşin en garip yönü Diyanet İşleri başkanlığı eliyle işlenen bu cinayetlere cemaatlerden ciddi tepkiler olmamıştır. 
Son zamanlarda hutbelerde konu itibariyle iyileşmeler görülmektedir. Ama hala aynı merkezde hazırlanan tek tip hutbeler cemaatin canına okunmaktadır. Okunan hutbelerle adeta Müslümanların tüm sorunları çözülmüş gibi, ilkel konular dile getirilmektedir. 
Cuma namazının önemli rükünlerinden olan “Hutbe” farzdır ve dinlenilmesi için bir takım fıkhî kural ve kaideleri bulunmaktadır. İşin en garip yönü,  şimdiye kadar “Hutbe”nin adabına erkânına dair bir metin okunmamıştır.  O sebeple Cuma namazına gelen müminler, hutbe okunurken, sere serpe oturmakta, tesbih çekmekte,  hatta sohbet edebilmektedirler. 
Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, müftülüklerimiz Cuma gününün önemi, fazileti, hutbenin adabı üzerine bir hutbe hazırlamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Cuma günü milyonlarca insanın huzur ve huşu içinde koşarak kendi iradeleri ile geldikleri camilerde, cemaatin zihni ve gönlü boş olarak camiden dönmemelidirler.  
G Ü N Ü N   H İ K M E T İ 
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu)nız zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır”
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Kur’an- Kerim, Cuma Suresi. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR