Şule Nallı

Şule Nallı

Kimin Yükü Daha Ağır, Kimse Bilmiyor

Kimin Yükü Daha Ağır, Kimse Bilmiyor

Hayatın en adaletsiz yanlarından biri, yüklerin görünmez olması. İnsanlar yan yana yürüyor, aynı otobüse biniyor, aynı sırada bekliyor, aynı masalarda oturuyor ama kimsenin omzundaki ağırlık birbirine benzemiyor.

Kimin yükü daha ağır, kiminki daha hafif; bunu bilmek mümkün değil. Çünkü herkesin taşıdığı şey farklı, herkesin taşıma gücü de. Bugün sokakta yürürken yüzlere dikkat etmek yeterli. Kimisi dalgın, kimisi gergin, kimisi yorgun. Ama o yüzlerin arkasında ne olduğunu tam olarak kimse bilmiyor. Bir bakışta anlaşılan sadece yorgunluk; gerisi saklı.

Çünkü insanlar artık yüklerini anlatmıyor. Anlatmanın bir şeyi değiştirmediğini düşünüyorlar. Sessizlik, yeni bir savunma biçimi haline geldi. Birinin yükü geçim derdi. Ay sonunu getirme telaşı, artan faturalar, bitmeyen borçlar. Sabah işe giderken aklında sadece işi değil, eve döndüğünde onu bekleyen hesaplar var. Bir başkasının yükü evin içi. Görünmeyen emek, bitmeyen sorumluluklar, başkasının hayatını ayakta tutmaya çalışırken kendi ihtiyaçlarını ertelemek. Bir diğerinin yükü yalnızlık. Kalabalıkların içinde görünmez olmak, anlatacak kimse bulamamak, sesi duyulmadan geçen günler. Bazı yükler ise daha derin. Kaygılar, korkular, hayal kırıklıkları. Söylenmeyen cümleler, ertelenen hayaller, yarım kalan umutlar. İnsanlar çoğu zaman bu yükleri kendilerine bile itiraf edemiyor. Çünkü kabul etmek, taşımaktan daha zor geliyor.

O yüzden herkes güçlüymüş gibi davranıyor. Dayanıyormuş gibi. Ama bu dayanma hâli, her geçen gün biraz daha yoruyor. Toplumda bir karşılaştırma dili var. Kim daha çok çalışıyor, kim daha az yoruluyor, kimin derdi “haklı”, kimin ki “abartı”. Oysa acının ölçüsü yok. Birinin katlanabildiği şeye başkası katlanamayabilir. Aynı yük, birini ayakta tutarken bir başkasını yere serebilir. Ama bunu görmek yerine, yargılamak daha kolay geliyor. Gündelik hayatta bu yüzden sabır azalıyor. Trafikte, markette, iş yerinde küçük şeyler büyük tepkilere dönüşüyor. Aslında kimse kimseye kızmıyor. İnsanlar kendi taşıdıkları ağırlığın altında eziliyor. Küçük bir söz, yanlış bir bakış, bir cümlelik ihmal…

Hepsi birikmiş yüklerin taşmasına sebep oluyor. Sosyal medya bu durumu daha da karmaşık hâle getiriyor. Herkes iyi hâlini, mutlu anını, güçlü duruşunu paylaşıyor. Kimse geceleri ne düşündüğünü, hangi korkularla uyuduğunu göstermiyor. Bu da yüklerin daha da ağırlaşmasına neden oluyor. Çünkü insan kendini başkalarıyla kıyaslarken, kendi yükünü daha da ağır hissediyor. “Herkes iyi, bir tek ben mi zorlanıyorum?” duygusu, en sessiz ama en yıpratıcı yüklerden biri. Asıl tehlikeli olan, bu yüklerin zamanla normalleşmesi. İnsanlar yorgun olmayı, mutsuzluğu, sürekli bir kaygı hâlini hayatın olağan bir parçası sanmaya başlıyor. “Herkes böyle” deyip geçiliyor. Ama herkes böyle oldukça, kimse iyi olmuyor. Toplumsal yorgunluk, bireysel bir mesele olmaktan çıkıp ortak bir hâle dönüşüyor.

Belki de bu yüzden anlayış azaldı. Kimse kimseye alan tanımıyor. Herkes kendi sınırında yaşadığı için başkasının sınırını göremiyor. Oysa karşımızdaki insan, hayatının en ağır döneminden geçiyor olabilir. Ama biz bunu bilmiyoruz. Çünkü sormuyoruz. Dinlemiyoruz. Görmeye çalışmıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR