Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

Sözde aydınların bildiri fetişi

Sözde aydınların bildiri fetişi

Batı Bloğu ile Doğu Bloğu arasında sıkışıp kalan, hem yurt içinden hem de yurt dışından sayısız ihanet kalkışması ile yüzleşen ülkemizin çok ciddi bir sorunu bulunuyor: Kendini aydın zanneden bir güruhun istisnasız her millî meselede kamuoyunu bulandırmak için sözde barış, insan hakları, çağdaşlık naraları ile yayınladıkları ihanet bildirileri!
Neye yarar bu bildiriler? Bize göre paçavra, buruştur at kenara! Biz kimiz: Biz Anadolu’nun kutsal topraklarının öz evlatlarıyız. Biz Milletiz. Biz Türkiye Cumhuriyeti’yle sorunu olmayan normal vatandaşlarız. Türk Bayrağı görünce selam duran, İstiklal Marşı okunurken gözleri dolan, Türk askerini “Mehmedim” diye bağrına basan doğru dürüst insanlarız.
Bize aydın diyen olmaz, bize çağdaş diyen olmaz, bize uygar diyen olmaz. , Demezlerse demesinler, umrumuzda mı? Değil! Sözde aydın güruhunun jargonuyla söyleyecek olursak: Ay demesinler ay, çok da fifi…
İşte millî bir mesele daha… Türkiye, çevresindeki terör kuşatmasını yarmak için Afrin’e girdi. Millet’de bir bayram havası. Bayraklar her yerde. Dünya bile bizi haklı buluyor, arkamızda duruyor. Biz Afrin’de teröriste vurdukça ABD’nin maskesi düşüyor, bebek katili teröristler zırıl zırıl ağlıyor. İşte tam o esnada, 170 tane eleman çıkıyor meydana ve şu sinir bozucu bildiriyi yayınlıyor (parantez içindeki italik beyanlar şahsıma aittir):
“Biz aşağıda imzası bulunan yurttaşlar, elinizdeki yetki ve taşıdığınız sorumluluk nedeniyle milyonlarca insanımız adına size sesleniyoruz. (Hamiş: Siz kimsiniz de millet adına sesleniyorsunuz, hani nerede vekaletnameniz, nerede velayetnameniz; yalancı derler, höst derler adama!)
Ülkemizde ve bölgemizde savaş değil sulh ve sükûn istiyoruz. (Pardon: ABD, İslam ülkelerinde terör estirirken, milyonları boğazlarken neredeydiniz?) Sınırlarımızı korumanın ve beka sorunu yaşamamanın en iyi yolunun karşılıklı dostluk ve iyi komşuluk bağlarını güçlendirmek olduğuna inanıyoruz. (Hamiş: Komşuluk mu kalmış, dostluk mu kalmış, teröristler Suriye’yi ABD namına parsellemişler, Türkiye’ye sivillerin üzerine roket atıp duruyorlar, ne dostluğundan, ne komşuluğundan bahsediyorsunuz behey gafiller?) Güvenliğimizin milyarlara mâl olan silahlanmayla, gencecik insanların yaşamı pahasına ve on binlerce aileyi yersiz yurtsuz bırakacak bir savaşla değil, karşılıklı müzakere ve işbirlikleri üzerinden sağlanacağını, üstelik bunun mümkün olduğunu, tecrübe ile biliyoruz. (Bir: Siz neyin tecrübesini yaşadınız da neyi biliyorsunuz, Boğaz manzaralı sırça köşklerde oturunca size vahiy mi geliyor? İki: Gencecik insanların yaşamı pahasına derken; bir defa askerle teröristi ayıracaksın, adamın tepesini attırmayacaksın. Müslüman Türk askeri savaşta ölürse şehit olur; ama şehitler ölmez, üstelik babası da anası da onunla gurur duyar. Size ne oluyor da kıvranıyorsunuz? Üç: Aileleri yersiz yurtsuz bırakacak derken; be aklı güzeller, Esad, 4 milyon Suriyeliyi yersiz yurtsuz bırakırken neden böyle bir bildiri yazıp Esad’a yollamadınız? Şimdi Esad haklı da biz haksız mı olduk? Dört: Milyarlara mâl olan silahlanmayla derken: Hayırdır, nedir size batan? Batılı ülkeler hatta şu kıçı kırık Yunanistan bile silah sanayine bizden fazla para harcarken, Güney Kıbrıs Rus Kesiminin bile elinde bizde olmayan S 400’ler varken, siz hangi akla hizmet ederek bu insafsız, bu vicdansız tespiti yapıyorsunuz? Neyin peşindesiniz?) Türkiye'ye bir tehditte bulunmayan, Suriye toprağı olan Afrin'e silahlı müdahalenin bölgemize ve ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı getireceğini, Kürt yurttaşlarımızı da yürekten yaralayacağını biliyoruz. (Bir: Afrin Taarruzunun Kürtlük’le uzaktan yakından ilgisi yoktur. Türk Ordusu’nun ve Özgür Suriye Ordusu’nun içinde nice Kürtler, hatta Kürt komutanlar var. Ama Afrin’deki işgalci haçlı ordusunun içinde yetmiş milletten lejyoner teröristler bulunuyor. Siz, bu yalanlarla, bu Batılı ağzıyla mı bizi kandıracaksınız?) Orta Doğu'yu bir vekalet savaşları cehennemine çevirmiş olan yabancı devletlerin oradaki askerî varlıkları bile uluslararası hukukun ihlaliyken, onların arasına katılmak gibi bir niyet ve bu yönde atılacak adımlar ülkemizi sadece hüsrana uğratacak, on yıllarca telafisi mümkün olmayacak toplumsal, siyasal, ekonomik ve insanî kayıplara yol açacaktır. (Uluslararası hukukta savaş, teröre mücadele, angajman, misilleme, meşru müdafaa gibi müesseseler yok mu sanıyorsunuz? İşte bu kadar cahilsiniz, keşke ölseniz.) Yurttaş kimliğimiz ve sorumluluğumuzla, halkımızın ve tarihin önünde siz yetki sahiplerini uyarıyor, sesimize kulak vererek sağduyulu davranmaya, savaşı derhal durdurmaya ve sorunu diyalogla çözmeye davet ediyoruz. (Bir: Yurttaş kimliği ve sorumluluğu derken şimdiye kadar hangi yurttaşın hangi sorununa ilaç oldunuz, hangi yurt sorununa çözüm buldunuz? İki: Siz kendinizi ne zannediyorsunuz da yetkilileri uyarıyorsunuz? Üç: Diyalog derken, biz dinlerarası diyalog kavramının da fetullahçı teröristlerin ağzına pelesenk olmuş bir şeytani tuzak olduğunu gördük. O diyalogların ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Diyalog, eşit iki taraf arasında uzlaşı amacıyla yapılır. Türkiye Cumhuriyeti, teröristler karşısında aciz mi ki diyalog masasına oturacak? Erdem odur ki herkesle anlayacağı dille konuşursun. Gerisi laf-ı güzaf, ey şaşkınlar!)
Saygılarımızla. (Saygınız bataydı.)”
Bildirinin hitamını bekleyemeden her cümlenin sonunda lafı gediğine koydum. Yine de belirtmek isterim ki gerçeklerle asla alakası olmayan ve tamamen gayrimillî sâikle kaleme alınmış bir metinle karşı karşıyayız. Son kırk yılda bu ülkenin kırk bin evladı terörle mücadele can verirken, şehadet şerbeti içerken bu sözde aydın takımı neredeydi? Neden Başbağlar Katliamını, Çuval Geçirme Hadisesini, Muavenet Hıyanetini hiç konuşmaz bunlar? Neden ABD’nin, İsrail’in ve sâir kafir ülkelerin zulümlerini kınamazlar? Teröre darbe vurulduğunda neden bunlardan ses çıkar? 
Allah aşkına söyleyin ey dostlar; bunlar aramızdayken düşmana gerek var mı?
Bir de Tabipler Odası, Mimarlar Odası ve bazı Barolar gibi her fırsatta ihanet kusan odaklar var. Örneğin Tabipler Odası da yukarıdaki bildiriye benzer bir paçavra yayınladı. Esas görevi doktorların sorunlarına çözüm bulmak olan bir kuruluş düşünün; işi gücü bırakmış siyasetle uğraşıyor, üstelik HDP ağzıyla konuşuyor. Buları yazıp çizmeyecek miyiz? Tabipler Birliğindeki sorumsuzlar hakkında Savcılıkça yasal işlem başlatıldı. Diğerlerine de elbette sıra gelecektir.
Ancak bizim TAY-DER olarak yetkililerden özel bir ricamız var: Bu gibiler, bizim midemizi bulandırıyor. Biz derken kimi kastettiğimi başta söylemiştim. Biz, bu gibilere tahammül etmek zorunda değiliz. En hassas süreçlerde bile millî menfaat aleyhine demeçler verebilecek cürete hâiz bu kişiler; olası bir sıcak savaş durumunda Allah bilir ne gibi cüretlerde bulunacaklar?  Akıllı duracaklarına dâir kim garanti verebilir?
Somut Önerimiz:
Mevcut 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun “Türk vatandaşlığını kaybettirme” başlıklı 29’uncu maddesinin (a), (b) ya da (c) bentlerinden birine göre; yukarıda arz ve izah ettiğimiz nahoş durumların aktörü olan kişileri Türk vatandaşlığından çıkarabilmemiz mümkün değil. Maalesef dar düşünülerek vazolunmuş bir madde hükmünden dolayı elimiz kolumuz bağlı durumdayız. İşte bu yüzden söz konusu madde hükmüne bir de (ç) bendi eklenerek “Devletin bekâsı, milletin genel morali ve milli menfaatler aleyhine eylem ve söylemlerde bulunmayı mütemadiyen devam ettirenler” denmek suretiyle midemizi bulandıran zevatın vatandaşlıktan çıkarılmasını öneriyoruz. Bu küçük ama mide bulandırıcı güruh; kendi çağdaşlıklarına, modernliklerine, ilericiliklerine, hak ve özgürlük anlayışlarına hangi ülke uyuyorsa gitsinler orada yaşasınlar. Bizi, bize bıraksınlar.
Ülkenin gerçek sahibi olan vatanseverlere saygı ve selam ile…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
SON YAZILAR