İsmet TAŞ

İsmet TAŞ

Cemre havaya düştü…!

Cemre havaya düştü…!

Cemre havaya düştü! Cemre;  Baharın müjdecisi.  Havanın canlanması, uyanması.  İyiliklerin, güzelliklerin habercisi.
    Peki ya gönüllere ne düşüyor? 
 Sevgimi? Coşkumu? Mutluluk mu? İnsani değerler mi? Şefkat mi? Merhamet mi? Hoşgörü mü? Tahammül etmek mi? Bir birimizi anlama, saygı duymak mı? İnsan hak ve özgürlüklerine saygı göstermek mi?
    Yoksa kin, nefret, öfke mi? İnsanın canını yakmak istemek mi?  Küfür, hakaret mi? Edep ve hayâdan yoksun olmak mı? Birbirimizin hiçbir hakkına saygı göstermemek mi? Bir birimizi boğazlamak istercesine kalbimizin kararması mı? İnsani değerlerden yoksun,  insan hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyen tahammülsüz bir düşünce yapısı mı?
    Hangisi düştü gönüllerimize, yüreklerimize?  Hiç sorduk mu kendimize?   Gönlümüz de olan ne? Ne yaşatıyoruz o güzel yürekler de? Hiç sorguladık mı, hiç hesaba çektik mi kendimizi? Neler barındırıyoruz o kalplerde?  Diye.
    Yaşadığımız topluma kısaca şöyle bir bakalım neler yaşadık? Neler yaşıyoruz?
    15 Temmuzda bir kısmımız, Bayrak inmesin, ezan susmasın, Vata bölünmesin diye özgürlük mücadelesi verip, tankların altına yatarken, bir kısmımız bankamatiklere, marketlere koştuk!
    Bir kısmımız sala verip bizleri mücadeleye sevk etmeye çalışırken, bir kısmımız o sala vereni dövüp hırpaladık!
    Bir kısmımız şortlu kıza saldırırken, bir kısmımız başörtülü kıza saldırdık.  Tepkilerimizi de bizi biz yapan insani değerlere göre değil, tercihlerimize göre belirledik.
    Temel hak ve özgürlüklerimizi kullanırken, “evet” veya “hayır” derken, bir kısmımız, alçaklıkla, hainlikle suçladık,   kan akacak dedik,  bir kısmımız iç savaş çıkacak dedik.
    Bir kısmımız yöneticilere, siyasetçilere, politikacılara methiyeler düzerken, bir kısmımız,  küfür,  hakaret, hainlik, söylemlerini zirveye taşıdık.
    Bir kısmımız barış,  kardeşlik,   dostluk için mücadele ederken, bir kısmımız şiddet, anarşi ve terörden beslenmeyi tercih ettik.
    Bir kısmımız, Vatan, Bayrak, Devlet için mücadele ederken, bir kısmımız, vatan hainleri ile birlik olduk.  Vs.vs.vs.
    Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz.  Görüldüğü gibi, sevgi, saygı, hoşgörü, gönül alma, tahammül etme, gibi insani değerlerimizi kaybediyoruz.  Bu bir toplumun yaşayacağı en büyük travma değilmi dir? Asıl tehlikenin en büyüğü bu değilmi dir? Önceliğimiz toplumun bozulan, “Ruhi Yapısı” nı düzeltmek değilmidir?  İlk fırsatta birbirimizi boğazlayacak ilkel bir toplum haline gelme yolunda hızlı adımlarla ilerlemiyor muyuz sizce de? 
    İNSANIMIZI KAYBEDİYORUZ.!
    PEKİ, SUÇLU KİM?  SAKIN BİZ KENDİMİZ OLMAYALIM? BAŞKALARINI SUÇLAMADAN EVVEL.
    Her kültürün, her ideolojinin, her inancın,  her fikrin kültürel temelleri var. Hangi kültür yapısını kendimize yakın görüyorsak,  bu yapı bizlere nasıl olmamızı emrediyor?  Birlikte inceleyelim isterseniz?
    Yüce Allah Kuran-ı Kerimde; “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf, 199) Bir başka ayette; “Affetsinler ve hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur, 22)
Peygamberimiz; “Hak etmediğin bir muamele gördüğünde unutma!  O kişi senin değerini anlamadan ölmez. Birini kınayan insan, kınadığı başına gelmeden ölmez. Çünkü Allah El-Hakim dir. 
Yine Peygamberimiz buyurdu; “ Dilleri ile insanları kıranlar, ibadetleri bile temizleyemez”
Hz. Ali buyurdu ; “Yüksekliği istedim, onu alçak gönüllülükte buldum.”
Allah’ın Arslanı; “İncittiğin insanın, kırdığın gönlün bedduasından korkun” buyurmuştur.
Yunus Emre ne güzel demiş; “Kırma dostun kalbini onaracak ustası yok… Soldurma gönül çiçeğini, sulayacak ıbrık yok.”
Ahmed Yesevî hazretlerinin buyurduğu gibi: “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü Teâlâ’yı incitmek demektir.”
Hz. Mevlana’nın buyurduğu gibi; “Bir defa kalp kırmak, Kâbe’yi alt üst etmektir.”  
Hacı Bektaşi Veli’nin buyurduğu gibi;  “Sevgi varken nefret niye? Barış varken savaş niye? Kardeşlik varken didişmek niye? Dostluk varken düşmanlık niye? Hoşgörü varken bağnazlık niye? Özgürlük varken tutsaklık niye? Adalet varken haksızlık niye?
Nazım Hikmet; ”Dün kalbini kırdığın kişinin, bugün öldüğünü duysan, “ama ben haklıydım” tesellisi seni avutur mu?  Kırma o kalbi haklı olsan da kırma “
    Halil Sezai; “İki kelime yetiyor, seni seven kalbi kırmaya. Sonra roman yazsan ne fayda”
    Can Yücel’in dediği gibi ;  “Kendine bak kendine… Özüne,  sözüne,  benliğine.  İlgilenme kimseyle, kim ne yemiş, kim ne giymiş.  Bundan sana ne. Sen kendini besle, bilgiyle, sevgiyle,  şefkatle.  Ancak o zaman ulaşırsın insan olmanın erdemine…”
    Hepimiz kendimize şu soruyu sormalı diye düşünüyorum; “Nasıl ne zaman bu hale geldik?”
Sonra, neye, hangi kültüre, hangi ideolojiye, hangi inanca  inanıyorsak, kendimizin sonra da  karşımızdakinin yaratılmışların en kutsalı olan “İNSAN” olduğumuzu hatırlayalım. İnsani değerlerimize sahip çıkalım.  İnandığımız gibi,  bize yakışır bir şekilde insanca yaşayalım. Başkalarını suçlamadan evvel, suçladığımız şeyin kendimizde olup olmadığına bakalım. 
Düşmanlıkları değil, kardeşliği, dostluğu yeşertelim.
Öfkeyi, şiddeti değil, barışı, özgürlüğü kalplerimize yazalım.
Nefreti, kini değil, sevgiyi, şefkati, hoşgörüyü şiar edinelim.
Hayatımıza kötüyü, çirkini, yalanı değil, iyiyi, güzeli, doğruyu yerleştirelim. 
CEMRE’Yİ HAVAYA DEĞİL GÖNÜLLERE DÜŞÜRELİM. 
İsmet TAŞ
İç Anadolu Birliği Genel Başkanı


    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR