
İslam’ı Nesilden Nesillere Aktarmak
Bir çocuğun dünyaya gelişi, sadece bir hayatın başlaması değil; aynı zamanda büyük bir sorumluluğun da yüklenilmesidir. Müslüman bir anne ve baba için bu sorumluluk, sadece çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir.
Asıl görev, onun kalbine imanı, zihnine Kur’an ahlakını, hayatına İslam’ın güzelliklerini yerleştirmektir. Çünkü İslam’ı nesilden nesile aktarmak, önce evde başlar; önce anne babayla başlar. Kur’an okuyan bir anne, namazını aksatmayan bir baba, yalan söylemeyen, kul hakkı gözeten, sabırlı ve merhametli ebeveynler… İşte bu hâller, kitaplarda yazan bilgilerden çok daha fazla şey öğretir çocuğa. Çünkü İslam, sadece öğretilen değil; yaşanarak hissedilen bir değerdir. Her milletin geleceği, yetiştirdiği nesillerle şekillenir.
İnançlar, değerler ve kültürel miras; ancak bilinçli bir şekilde aktarılırsa varlığını sürdürebilir. Müslüman toplumlar içinse bu mirasın en kıymetli hazinesi İslam’dır. Kuran’ın ve sünnetin rehberliğinde şekillenen bu inanç sistemi, yalnızca bireysel bir ibadet biçimi değil; aynı zamanda bir hayat nizamıdır. Bu yüzden İslam’ı nesilden nesile aktarmak, sadece bir dinî görev değil, aynı zamanda bir medeniyet sorumluluğudur. Bugün, teknolojiyle kuşatılmış modern dünyada çocuklarımızın ilgisi farklı alanlara kaymış durumda.
Dijital çağın sunduğu imkânlar, bir yandan bilgiye ulaşmayı kolaylaştırırken, diğer yandan inançlarımızla bağ kurmayı zorlaştırabiliyor. Bu noktada anne babalara, öğretmenlere ve din görevlilerine büyük görev düşüyor: İslam’ı kuru bir bilgi değil, yaşayan bir örnek olarak aktarmak. Peygamber Efendimiz (sav), İslam’ı yalnızca anlatmamış; hayatıyla örnek olmuştur. Ashab-ı kiram da bu yöntemi benimseyerek İslam’ı gönülden gönüle taşımıştır. Bugün bizim de yapmamız gereken budur.
Çocuklarımız Kuran’ı okumalı ama onun mesajını da anlamalı. Namaz kılmalı ama namazın ruhunu da hissetmeli. Tesettürü tanımalı ama sadece bir kıyafet değil, bir edep olduğunu da bilmeli. İslam’ı aktarmak, sadece dini bilgiler vermekle olmaz. Bu aktarımın temelinde sevgi, anlayış ve sabır olmalıdır. Çocuk, Allah’ı korkulan bir varlık olarak değil, sonsuz merhamet sahibi bir Rab olarak tanımalı. Din, hayatı kısıtlayan değil, anlamlandıran bir değer olarak öğretilmelidir.
Unutmayalım ki, bugün ektiğimiz tohumlar, yarının toplumunu oluşturacak. Eğer sağlam kökler atarsak, fırtınalarla sarsılsa bile bu toplum yıkılmaz. İslam’ı geleceğe taşıyacak olanlar; bilgiyle donanmış, bilinçli, ahlaklı ve imanlı gençler olacaktır. Son söz olarak şunu unutmamak gerekir: İslam’ı yaşamak, en güçlü tebliğ yöntemidir. Nesillere aktarılacak en güzel miras, sadece sözle değil, örnek bir hayatla verilir. Çünkü din, dilde değil; kalpte yaşarsa kalıcı olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.