Selçuk  YILDIRIM

Selçuk YILDIRIM

MÜCADELEYE DEVAM

MÜCADELEYE DEVAM

Değerli okurlar bu haftaki konumuz bütün dünya ile birlikte ülkemizin de içinde bulunduğu bir bataklıktan bahsedeceğim. Uyuşturucu. Ülkemizin diye kast etsem dahi ülkemizin gençleri diye düzeltirsek daha doğru bir ifade olur sanırım.
BM Uyuşturucu ve Suç İle Mücadele Dairesi’nin verilerine göre, sentetik uyuşturucu kullanımı sonucunda yaşanan ölümlerde 2015 yılı verilerine göre Türkiye’de 580 kişi yüksek dozda uyuşturucu kullanımı nedeniyle yaşamını yitirerek, Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer aldı maalesef. Yine aynı raporda dünyada yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 5’lik diliminin yani 250 milyon kişinin en az bir uyuşturucu madde kullandığını belirtti. Sentetik uyuşturucunun en yaygın olarak kullanılanı bonzai olurken, bu uyuşturucunun ucuz ve temin edilebilir olması ölümlerin artmasındaki en büyük etken oldu.
İlk olarak bu uyuşturucu dediğimiz maddenin ya da uyuşturucu madde bağımlılığının ne anlama geldiğini bizim için ne ifade ettiğinden başlayalım. Efendim bu illetin kabaca tarifi şudur; madde bağımlısı, kişi kullanmakta olduğu maddeye karşı yüksek düzeyde bir istek duyuyorsa, o madde kişiyi toplumsal değerlerinin ve sevdiklerinin önüne geçmişse bu kişiye bağımlı denilebilir. 
Yeşilay ise şöyle tarif ediyor bağımlıyı; Madde bağımlılığı, vücudun işlevlerini olumsuz yönde etkileyen maddelerin kullanılması, bundan dolayı zarar görüldüğü hâlde bu maddelerin kullanımının bırakılamamasıdır. Bağımlı, madde kullanımına ara verdiğinde yoksunluk belirtileri yaşar. Zamanla madde kullanım sıklığını ve dozunu artırır.
Yine Yeşilay’a göre aşağıdaki durumlardan sadece 3'ünün 12 aylık bir süre içerisinde görüldüğü kişi bağımlıdır.
-Kullanılan madde miktarının sorunlara rağmen giderek artırılması.
-Bırakma çabalarının boşa çıkması.
-Maddeyi sağlamak, kullanmak veya bırakmak için çok fazla zaman harcanması.
-Sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azaltılması veya bırakılması
    Efendim bağımlılığın daha doğrusu madde bağımlılığının ne olduğunu hatırladığımıza göre bu illetin neden bu denli bir hızla yayıldığı özellikle ve özellikle ülkemizde bu denli arttığı üzerinde kafa yormak gerekir. Bu illetin en iyi beslendiği kaynak bir anlamda bataklık merak ve arkadaş ortamlarıdır. Bu bataklığa düşenlerin çoğunun çocuk yaşta olması ve ilerleyen zamanlarda kullanmaya devam etmesinin ve bu keşmekeşin içinden çıkamamasının maalesef yegâne nedenidir kötü arkadaş ortamları. Bunları bilmek için müneccim olmaya gerek de yok herkes bilir gençlerin kanları hızlı akar lise çağlarında. Bazen arkadaşları çeler gençlerin akıllarını bazen sadece merak ederler bazen kendilerini ispat etmek isterler bazen de fark edilmek, dikkat çekmek için yaparlar. Ama adı üstünde genç daha o zararlı maddelerin gelecekte yapacağı tahribatı idrak edemezler. 
    Aile toplumun en küçük ama en önemli yapı taşıdır. Bu yapının ilk olarak sağlam temellere dayanması ardında inşa edeceği toplumu ayakta tutması ve ona yön vermesi beklenmektedir. Bu konuda da en büyük görev ebeveynlere düşüyor. Az önce de dediğimiz gibi onlar daha genç. Bazı kavramları onların idrak etmesi bir hayli güç. Ebeveynler salt olarak dünyaya çocuk getirmenin ötesinde toplumu oluşturan ana maddelerden birini yani bireyleri eğitme görev ve sorumluluğunu üstlenirler. Ne var ki aile daha ilk kuruluş aşamasında doğru temellere dayanmıyor ya da doğru harç malzemeleriyle bir araya gelmiyorsa sıkıntı daha orada başlıyor.
    Değerli okurlar belki konuyu biraz fazla geriye sararak ele almış olabilirim, bir sosyolog, bir psikolog ya da bir toplum bilimci de olmayabilirim ancak şu ana kadar edindiğim izlenimler hem dünyada hem de ülkemizde meydana gelen buhranların birçoğunun daha aile içinde başlayan sıkıntılardan kaynaklandığı ortaya çıkıyor. Eminim pek çok kişi biraz kafa yorduğu zaman benimle aynı kanıya varacaktır. Geçenlerde bir programında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu konunun hassasiyetine binaen şöyle dedi:  "Bizim nazarımızda silahlı terör neyse, uyuşturucu terörü de odur. Devletin uyuşturucuyla mücadele hususunda yaptığı pek çok çalışma vardır. Ancak son günlerde basın yayın organlarına yansıyan, hatta kendimizin de yol kenarında bizzat şahit olduğu, yürek yakıcı manzaralar bu konularda halen eksiklerimizin olduğunu gösteriyor. Kaldırım köşelerinde veya sokak ortasına kendinden geçmiş bir şekilde oralarda kendini bırakmış gençler, sadece devlete değil, hepimize ciddi sorumluluklar yüklüyor. 
Her ne kadar Avrupa ülkelerinin çok çok altında da olsa bizim milletçe bu yarayı daha fazla büyümeden, kangrene dönüşmeden tedavi etmemiz gerekiyor. Bunun yolu da aile, okul, üniversite, medya ve sivil toplum olarak el birliği ve dayanışma içinde meseleye eğilmemizden geçiyor." 
Erdoğan, 80 milyon olarak büyük bir aile olunduğunu, bu tür sorunların çözüme kavuşturulmasında da bir aile gibi hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi. 
    Peki bu konuda bizler ne yapmalıyız. Aile bireyleri olarak çocuklarımıza sahip çıkmalıyız, onlarla daha çok vakit geçirmeli dünya telaşından vakit ayırmalı onları kontrol altında tutmalıyız. Evlatlarımız başıboş sokağa salınacak kadar önemsiz değil. Neticede onlar toplumun geleceği. Toplum için kazanmayı, üretmeyi, harcamayı bilmeleri gerekli. Bizler hayvanlar gibi içgüdülerimizle hareket edemeyiz. Anne-babalar tarafından eğitilmeye nasıl yaşayacağımızı öğrenmeye ihtiyacımız var. Bu sebeplerle evlatlarımıza daha çok küçük yaşlardan itibaren din bilgisini, ahlak bilgisini doğru bir şekilde aktarmalı insan olmanın sorumluluklarını anlatmalıyız. Bunları yaptıktan sonra az da olsa çürük yumurtalar çıkacaktır lakin onlar da şimdiki kadar etkin olamayacaktır.
    
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR