Zeynep OKUMUŞ

Zeynep OKUMUŞ

Orbey ile Yaşıl Han

Orbey ile Yaşıl Han

Çocuk doğdu, kendini buldu. Dere kenarında uzanıyordu. Kaldırdı elini, güneşe uzattı. Çıplak vücudunu ısıttı. Ayaklarını toprağa bastı, düştü. Kalktı, tekrar düştü. Canı acımıştı, istemedi kalkmak. Oturdu ağladı, ağladı. Sonra başını ağaca yasladı. Seyre daldı deredeki balıkları.

Koca ağaç gerindi, gerindi. “Kalk” dedi, “Ne oturuyorsun?”. Korktu çocuk, etrafına baktı. Ağaç daha da gerindi, gerindi. Savurdu gövdesine yaslanan çocuğu. Koca kolları, dev ayağına benzeyen ayakları belirdi. Çıkardı üstünden ağaçtan kaftanını. Uzun sakalını salladı. Saçlarından çimenler, otlar fırladı. İnce gözleri gök kadar mavi, kaşları ve kirpikleri en gür ormanlar kadar yeşildi. Teni bozkırı andırıyor, sanki iki dağ gibi omuzlarında kısraklar koşturuyordu.

Çocuk haykırdı. “Sen de kimsin?”. Çünkü canavara benziyordu ağaç adam. Çok güçlü olsa gerekti… İki dağı sırtlamış koca bir dünya gibiydi. Korktu çoçuk, savrulduğu yerden yavaşça geriye emekledi.

“Kalk” dedi ağaç adam, “Ne oturuyorsun?”

Ürktü çocuk, ağlamaklı oldu. Az kalsın dereye düşecekti.

“Kalkamıyorum ben!” dedi.

Salladı sakalını ağaç adam. Saçlarından çimenler, otlar fırladı. Sanki onunla birlikte yer de sallandı. Kuşlar uçtu tepelerinden. Kartallar etraflarında döndü. Sincapların palamutları ağaçlardan bir bir döküldü. Coştu dere, balıkları toprağa vurdu.

“Kalk” dedi, “Ne oturuyorsun?”

Çocuk ağaçtan kaftana tutundu. Sıktı bacaklarını, kaldırdı küçük gövdesini, elini uzattı ağaç adama. Adam tutmadı. Çocuğa baktı, baktı. Çocuk kaftana sarıldı, nefes aldı. Sıktı bacaklarını, bıraktı kaftanı. Adım attı. Ağaç adam güler oldu. Çocuk kahkaha attı. Koştu dereye atladı, balıklar gibi yüzdü. Çıktı ağaçlara tırmandı, kuşlara el salladı. Döndü adama baktı.

“Sen de kimsin?”

Ağaç adam giyindi kaftanını, salladı sakalını. Saçlarından çimenler, otlar fırladı. Onunla birlikte yer de sallandı, dere de coştu, balıklar toprağa vurdu.

“Ben bastığın toprak, yüzdüğün su, tırmandığın ağacım. Adım Yaşıl Han’dır.”

Çocuk sevindi, hopladı, zıpladı. Ezdi toprağı ayaklarıyla, otlara yattı, yuvarlandı. Sincapların palamutlarını topladı, balıkları bir bir dereye attı.

“Yaşıl Han! Yaşıl Han!”

Yaşıl Han salladı sakalını. Saçlarından yiner çimenler, otlar fırladı. Palamutlar yine düştü, balıklar yine toprağa vurdu.

“Çocuk, senin adın nedir?”

Kaldırdı başını çocuk, düşündü,düşündü.

“Benim adım yok ki”

Yaşıl Han sordu,

“Çocuk, senin adın nedir?”

Kaldırdı yine başını çocuk, düşündü,düşündü.

“Ben adımı bilmem ki”

Yaşıl Han sordu,

“Çocuk, senin adın nedir?”

Çocuk elini yüreğine koydu, kaldırdı kafasını göğe baktı. Gökte güneş vardı yerde çoçuk. Gökte bulut vardı, yerde çoçuk. Gök kartalın eviydi, yer çocuğun. Düşündü, düşündü.

“Benim adım Orbey’ dir.”

Yaşıl Han güler oldu. Baktı kara gözlerine Orbey’in. Tuttu saçlarını, okşadı.

“Orbey, sen kimi korursun?”

“Kendimi korurum.”

“Kimden korursun?”

“ Önce kendimden, sonra gökten korurum.”

Yaşıl han sarıldı kaftanına. Önce ayakları kayboldu, sonra koca kolları. Dağlarında koşturan kısraklar kişnedi, bedenindeki bozkırları sardı ağaçtan kaftan.

“Orbey büyüdü adam oldu. Şimdi varsın gitsin yoluna. Uzak Dağ’da onu bekler Umay Ana.”

Sakalı sarmaşıklara dönüştü. Saçları dallandı, budaklandı. Ağaç oldu Yaşıl Han. Orbey vardı yanına, sardı kollarını ağaca. Bir dalını aldı, yanında götürmek için. Yapraklarıyla kendine elbiseler dikti. Tuttu Uzak Dağ’ın yolunu. Ülgen oğlu Yaşıl kaldı arkasında. Fakat Orbey öğrenecekti, yakında yine bu toprağa gelecekti. Gök kadar yerden de korumalıydı kendini, yer onu alana kadar…

Fakat şimdilik Umay Ana’nın kollarına gidecekti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR