Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

Deizm meselesine dair…

Deizm meselesine dair…

Geçtiğimiz hafta buhranımızdan bahsetmiştik… Muhtevayı kaçırıp kabukta kalışımızdan, manayı aramak yerine maddeye takılışımızdan…

Ülkemizde şu sıralar çokça tartışılan, uzunca bir sürede tartışılacak gibi görünen deizm meselesi de işte bu buhranın sonuçlarından...

Deizmin lügat manasına başvurmak hem konuyu derinliğine analiz edebilmek hem de meseleye uzak okurlarımıza fikir verebilmek açısından yararlı olacaktır.

Deizm, kısaca yaratıcının var olduğunu ve nihai olarak evrenin yaratılmasından sorumlu olduğunu ancak yaratılan dünyaya doğrudan müdahale etmediğini iddia eden felsefi bir inançtır.

Yani yaratıcının evrendeki işleyişe müdahale etmediği aynı zamanda evrenin ve insanların başıboş bir şekilde yönü ve sonu belli olmayan bir mecraya aktığını savunan, yaratıcının varlığına inanan fakat yaratılıştan sonra olanlara karışmadığını ve karış(a)mayacağını dile getiren felsefi bir akımdır.

Tüm dinleri reddeden ancak tanrının varlığına inanan deizm; peygamber, kutsal kitap, cennet ve cehennem, melek ve şeytan gibi kavramların hiçbirini kabul etmez.

Deizme göre mutlak bilgiye ulaşmanın yolu vahiy ve peygamberlerden geçmez.

Doğa, bilim ve akla dayanır.

Bu inanca göre insan aklı yeterli olduğu için vahiy ve kutsal kitaplara da gerek yoktur.

Yaratıcının dünyayı ve evreni bir kez yaratmış, sonra kendi yasalarına göre işlemesi için insanları ve evreni bir başına bırakmış olduğunu savunurlar. 

Peki, bizim gündemimize bu mesele nasıl düştü ve gündemdeki popüler meseleler arasına nasıl girdi biraz da bu konu üzerinde duralım… 

Aslında ülke gündemimize bir anda oturarak hararetli tartışmalara konu olduğu ilk zaman 4 Mart 2018’de Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bazı derneklerle beraber yaptığı “Gençlik ve İnanç” çalıştayı sonucunda yayınladığı rapor üzerine olmuştu. Ardı sıra iktidar ve muhalefet cephesinden gelen beyanlarla da konu Türkiye gündeminin ilk maddesi olmayı başardı. 

Şimdilerde ise Diyanet İşleri Başkanımızın yaptığı bir çıkışla tekrar gündemimizde…

Sn. Ali ERBAŞ; "Ateizm, Tanrı'yı da dini de her şeyi inkâr etmek ama deizm çok enteresan bir tuzaktır. Bu tuzağa gelme noktasında olan arkadaşlarınız olursa onları uyarınız. Esasında bu Müslüman gençleri, Müslümanları, misyonerlik faaliyetlerini duymuşsunuzdur; ‘onları doğrudan doğruya kendi dinimize çekmektense önce Müslümanlıktan biraz uzaklaştırın, ondan sonra zaten o gelir' tuzağıdır bu. Bu tuzağa bizim hiçbir Müslüman gencimizin gelmeyeceğini biliyoruz.” ifadelerini kullandı.

Misyonerlik faaliyeti parantezine alarak kendi sorumluluğumuzdan ne kadar kaçabiliriz bilemiyorum ama ülke geleceği açısından gençliğimizin ne denli mühim olduğu gerçeğinden kaçamayacağımız açıktır.

Bu ve benzeri meselelerde Türk milletinin bağlı olduğu değerleri yıkmaya yönelik her zaman dışarıdan çeşitli teşebbüslerin olabileceğine dair kanaatimizi defaatle dile getirdik.

Fakat dış güçler parantezi bir kenara konulduğunda kendi sorumluluğumuzu da ciddiyetle kabul etmenin gerekliliğine olan inancımı da dile getiriyorum.

Şu anda Türk gençliğinin tarihi vizyonumuz açısından bir fetret devri yaşadığı çıplak gözle dahi kolayca müşahede edilebilen, kaçamayacağımız bir hakikattir.

Bu fetret devrinden sadece dış güçler mi sorumludur yoksa yüce dinimizin bize öğrettiği değerler yerine bidatlara, hurafelere dış kabuğa sarılan Müslümanlar da sorumlu mudur?

Ben, bu meselede ülkenin en tepesinden en altındaki ferde kadar herkesin az çok bir sorumluluk taşıdığını düşünenlerdenim.

Geçen hafta bahsini yaptığımız buhran mevzuunda da içine düştüğümüz ahvalin muhasebesi gayretindeydim. 
Bizi bu noktaya getiren amiller içerisinde bence en başta geleni İslamiyet’i hakkıyla anlayıp hayatımıza tatbik edemeyişimiz...

Bunun yanında İslam’ı kendine paravan yaparak meşruiyet kazanmak isteyen terör örgütleri de Müslümanların itibarına ziyan bir tablo oluşturuyor. 

Bizler İslam’a ne sadece madde açısından dış kabuğuna esaretle yani rahmetli Necip Fazıl’ın deyimiyle “ham yobaz ve kaba softa” gibi bakmalıyız ne de İslam’ı çağa uydurmaya çalışarak aslından uzaklaştıran modernist kafa gibi bakmalıyız.

Bizler İslam’ın yıkılmaz kalesi konumunda ehli sünnet vel cemaat çizgisinden olaylara bakmak mecburiyetindeyiz. Gençliğimizi deizm safsatası dahil buna benzer birçok sapık inançtan ancak ehli sünnet itikadına bağlı kalarak kurtarabiliriz.

Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ve daha binlerce Allah dostunun Anadolu coğrafyasında tutturduğu mayayı tekrardan gençlerimizle buluşturarak onları İslam’ın içerisindeki güzelliklere ulaştırmak mecburiyetindeyiz.

Diyanet İşlerimizin ve Milli Eğitim Bakanlığımızın ortak çalışmalarıyla dini eğitim, ehli sünnet akaidini esas alarak tekrar şekillendirilmeli ve gençlerimizin bu sapık kollara sapması engellenmelidir.

Selam ve dua ile…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR