Şule Nallı

Şule Nallı

Geçinemiyoruz Demek Suç Değil

Geçinemiyoruz Demek Suç Değil

Geçim sıkıntısı, artık bu toplumun sessizce içine hapsolduğu bir çığlık haline geldi. Sadece rakamlarla ifade edilen enflasyon verilerinden ibaret değil bu durum; mutfağın buzdolabında eksik kalan peynir diliminde, çocuğun kantin parasını alamadığı o sabahta, kırtasiye raflarına bakıp defteri yerine sadece kalem alan anne babalarda gizli bir yoksunluk var. Ve ne acıdır ki, bu sıkıntıyı dile getirmek bile bazı çevrelerde şımarıklık ya da nankörlük olarak görülüyor. Oysa gerçek çok net: Geçinemiyoruz demek suç değil, hayatın ta kendisidir.

Her gün binlerce insan sabah uyanıp işe gitmek için yola çıkıyor. Servise yetişmeye çalışıyor, metrobüste ayakta yolculuk ediyor, sabah çayını evde içemeden güne başlıyor. Saatlerce çalışıyor, alın teri döküyor, emek veriyor. Ay sonunda maaş yatıyor ama o maaş yatmadan çok önce borçlara, kredi kartlarına, faturalara bölünüp tükeniyor. Ay sonunu getirebilmek artık bir başarı sayılıyor. Çünkü insanlar gelirlerini değil, eksiklerini sayarak yaşamaya başladı.

Geçinememek artık sadece yoksulluk sınırının altında yaşayanların sorunu değil. Artık orta gelirli aileler bile temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Pazara çıkıldığında fiyatlar cep yakıyor. Domatesin, biberin, soğanın kilo fiyatları markette bir etiket değil; ev ekonomisinin dengesi haline geldi. Artık insanlar alacakları ürünleri gramla tartıyor, ucuz olanı seçiyor, alışveriş listelerinden meyveyi ilk çıkarıyor. Sofralar sadeleşti, değil bereketli sofralar kurmak; aç kalmamak için yapılan hesaplar hayatı şekillendiriyor. Ve bu tablo içinde “Geçinemiyoruz” demek neredeyse bir tabu haline geldi. Bu cümleyi kuranlar ya siyasi bir amaçla yaftalanıyor ya da az çalışmakla suçlanıyor.

Oysa mesele az çalışmak değil. Mesele emeğin karşılığını alamamak, alın terinin yok sayılması. İnsanlar çalışıyor ama karşılığını alamıyor. Ve çalıştıkça yoksullaşıyor. Bu, yalnızca ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik bir çöküşün habercisidir. Bir evin babası eve eli boş dönüyorsa bu sadece midesine değil, onuruna da açlık çektirir. Bir annenin çocuğuna mont alamaması, yalnızca maddi değil, derin bir manevi yorgunluk yaratır.

Gençler artık hayal kurmaktan vazgeçiyor. Üniversite mezunu bir genç evine katkı sunmak için kuryelik yapıyor. Hayal ettiği mesleği değil, bulabildiği işi yapıyor. Çünkü işsizlik sadece boşta kalmak değil; çaresizlik içinde yavaş yavaş umudu yitirmek demektir. Tüm bu yaşananlara rağmen bu sorunları konuşmak bile adeta baskılanıyor. Geçinemiyoruz diyenlere susmaları söyleniyor. Oysa susmak çözüm değil. Çünkü sustukça bu yoksulluk büyüyor, derinleşiyor ve yerleşiyor. Geçim derdini konuşmak, dile getirmek bir isyan değil; yaşam hakkını savunmaktır.

Kirasını ödeyemeyen bir aile yardım istemekten utanmamalıdır. Faturasını yatıramayan bir emekli, devletin sosyal güvencesini sorgulayabilmelidir. Çünkü insan onuruyla yaşamak zorundadır. Unutulmamalıdır ki geçim derdi sadece hane içinde kalmaz. Ekonomik sıkıntılar toplumun her hücresine sirayet eder. İnsanlar tahammülsüzleşir, ilişkiler bozulur, boşanmalar artar, suç oranları yükselir. Yoksulluk sadece cebimizi değil, ruhumuzu da yorar. Toplumsal çöküş ekonomik yıkımla başlar ve ardından ahlaki, sosyal ve psikolojik sorunlar zincirleme gelir. İşte bu yüzden geçim mücadelesi yalnızca bireysel bir sorun değil, toplumsal bir alarmdır.

Bugün geçinemediğini dile getiren milyonlar var. Hepsi çalışıyor, çabalıyor, direniş gösteriyor ama artık güçleri tükeniyor. Bu toplumun yeniden ayağa kalkabilmesi için önce gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor. Süslenmiş verilerle değil, mutfaktaki eksiklerle ilgilenmek gerekiyor. Çünkü istatistikler doymuyor. Karnını doyuran tek şey, alın terine verilen değer ve adalettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR