
Gerçekten “İşçi” Bayramı Mı?
Bugün 1 Mayıs. Takvimlerimizde kırmızı ile işaretlenmiş, "Emek ve Dayanışma Günü" yahut bilinen adıyla "İşçi Bayramı". Resmi gazetede yayımlanmış, devletin "Bugün tatil" dediği bir gün. Ama gelin görün ki, ismiyle müsemma olmayan bir tatil günü karşımızda duruyor. İşçinin bayramında işçi yok, emeğin bayramında dinlenme yok.
Sabahın erken saatlerinde yine çöp kamyonlarının gürültüsüyle uyananlar oldu. Saat sekizde dükkânını açan esnaf, vardiyasına koşan işçi, direksiyonunun başına geçen şoför... Onlar için hiçbir şey değişmedi. Oysa bir bayram değil miydi bugün? Emekçinin, alın terinin, nasırlı ellerin günü değil miydi?
Memurlar evlerinde, devlet daireleri kapalı, okullar tatil. Peki işçi? O yine iş başında. Hani isminde "işçi" geçen bir bayramdı. Hani "emek" için kutlanıyordu? Kimin emeği, hangi emek? Görünen o ki, bayramı kutlayan ile bayramın ithaf edildiği kitle arasında büyük bir uçurum var.
Bu çelişki, sadece bir takvim yaprağına hapsolmuş bir sorun değil; toplumumuzdaki emek algısının, hak ve adalet duygumuzun bir yansıması. İşçi, adına bayram ilan edilen günde bile çalışmaya mecbur bırakılırken, bu bayramın anlamı giderek silikleşiyor.
Düşünüyorum da, babam yıllarca inşaatta çalıştı. Her 1 Mayıs'ta çalışıyordu. Abim yine inşaatta işçi, kardeşim de öyle. Onlar için de bugün herhangi bir perşembeden farksız. Çarklar dönmeye, sermaye büyümeye devam ediyor. Ve işçi? İşçi, kendi bayramında bile mola verme lüksüne sahip değil.
****
Kamu işçilerine bakalım: Belediye temizlik işçileri bugün de sokakları süpürüyor. Meydanlarda hak ve özgürlük talep eden göstericilerin ardından kalan çöpleri topluyorlar ironik bir şekilde. Bir yanda "İşçi hakları!" sloganları, diğer yanda çalışmak zorunda olan işçiler... Bu tezat, trajikomik bir tablo oluşturuyor gözlerimizin önünde.
Peki, neden böyle? Neden "İşçi Bayramı" diye resmi tatil ilan ettiğimiz günde, işçiler çalışmaya devam ediyor? Yasalardaki bu boşluk mu, yoksa emek kavramına bakışımızdaki çarpıklık mı sorunun kaynağı?
İş Kanunu, resmi tatil günlerinde çalışan işçilere ek ücret ödenmesini şart koşuyor. Ama bu, sorunu çözmekten ziyade, bir bayramın parayla takas edilebileceği anlayışını pekiştiriyor. "Çalış, fazla para al" denilerek, bayramın anlamı tamamen silikleşiyor. Oysa bir bayram, maddi değerle ölçülemeyecek kadar değerli olmalı. Hele ki söz konusu olan, emeğin bayramıysa...
****
Özel sektörde durumun böyle olmasını, kapitalist sistemin doğası gereği belki anlayışla karşılayabiliriz. Ama devlet kurumlarında çalışan işçiler için durum ne? Kamu işçisi ve kamu memuru arasındaki bu ayrım, aynı kurumda çalışan insanlar arasında "değerli-değersiz" hiyerarşisi oluşturmuyor mu?
Memur arkadaşı evinde dinlenirken, işçi arkadaşı çalışmaya devam ediyor. Bu durum, kamu vicdanını yaralamıyor mu? "Devlet dairesi kapalı" denilen günde, o dairenin bahçesini süpüren, çay ocağını işleten, onarım yapan işçiler hâlâ iş başında. Devlet bir eliyle verdiğini diğer eliyle alıyor sanki.
1 Mayıs, tarihsel olarak işçi sınıfının mücadelesini, dayanışmasını ve haklarını simgeleyen bir gün. 1856'dan bu yana dünya çapında kutlanan bu gün, emeğin değerini ve işçinin onurunu yüceltmek için var. Ancak bugün geldiğimiz noktada, sembolik bir tatil gününe dönüşmüş durumda… Hem de işçiler için değil.
İşçinin bayramında işçi çalışırken, bu bayramın anlamı nedir? Bir gün olsun alın terinin, emeğin, üretimin durup, işçinin dinlenmesi, kendi bayramını kutlaması gerekmez mi? "İşçi Bayramı" adı altında, işçinin yine tezgâhının başında olması, hak ve adalet duygumuzla örtüşmüyor.
Emek en yüce değerse, emekçinin bayramda dinlenme hakkı da en temel hak olmalı. Kâğıt üzerinde tanınan ama pratikte karşılığı olmayan bir bayram anlayışı, toplumsal vicdanımızı yaralıyor. İsminde "işçi" olan bir bayramda, işçinin çalışmak zorunda kalması, çelişkilerimizin en acı göstergesi.
****
Şunu sormalıyız kendimize, 1 Mayıs gerçekten kimin bayramı? İşçinin mi, yoksa takvim yapraklarında kırmızıyla işaretlenmiş sembolik bir günden ibaret mi? Emeğin değeri sadece sözlerde mi, yoksa gerçek yaşamda karşılığı var mı?
Bu soruların cevabını verebilmek için önce emek kavramına bakışımızı, işçi haklarına yaklaşımımızı gözden geçirmeliyiz. İşçinin bayramında dinlenme hakkını tam anlamıyla tanımadan, gerçek bir Emek ve Dayanışma Günü'nden söz etmemiz mümkün değil.
1 Mayıs'ı gerçek anlamda kutlayabilmek için, sadece takvim yapraklarını kırmızıya boyamak yetmez. İşçinin yüzünü de güldürebilmeliyiz. Ancak o zaman "İşçi Bayramı" ismini hak eden bir günden söz edebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.