Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

Bilginin kaynağı

Bilginin kaynağı

Yıllar önce lisede öğrenciyken bir münazara konusu olarak tartışmıştık. Bilginin kaynağı akıl mı? Vahiy mi? Diye. 
Bu soruya şu örnekle cevap bulmaya çalışalım bugün. 

Suyun kaynağı nedir? Binbir türlü hikmetlerle semayı kaplayıp, suya hasret çorak topraklara hayat olmak için dünyayı dolaşan bulutlar mı? Dünyanın üçte ikisini kaplayan, sayısız nimet ve hikmetlerle dolu, milyonlarca canlıya ev sahipliği yapan okyanus ve denizler mi? Gökyüzünden süzülerek inen yağmur mu, kar mı? O yağan kar ve yağmuru derinliklerinde saklayıp, bağrındaki minerallerle zenginleştiren, kimi yerde kızgın lavlarla buluşturup ısıtan, harika içeceğe veya kaplıcaya dönüştürüp şifa olarak tekrar bize sunan, kimi yerde irili ufaklı, bulunduğu yere hayat kaynağı olan gölleri kucağında avutan toprak mı? Veya coşkun bir sel gibi hırçınlaşan, kimi zaman nazlı nazlı süzülerek yeryüzünü dolaşan, yer yer, yükseklerden enginlere uçuşarak çağlayan olan, şelale olan ırmaklar, nehirler mi?  Yoksa iki hidrojen bir oksijen mi? 

Muhteşem bir ahenkle sürekli hareket halinde olan suyun serüvenini, yüzeysel bir bilgiyle ve bir kaç cümleyle anlatmaya çalıştık. Su hayattır diyerek bunların hepsini tüm canlıların hizmetine sunan Allah, o canlılarda dahil her şeyi, vahyin ışığında akıl yoluyla  insanlığın bilgisine sunmuş, emrine amade kılmıştır.

İnsan vahyin rehberliğinde akıl ve iradesi ile, elde ettiği bilgi sayesinde diğer varlıklardan üstün, aynı zamanda Allah'a muhatap ve halife olmuştur.

Yine yıllar önce ilkokulda, sınıflarımızın duvarlarını çepeçevre dolaşan tarih şeritleri vardı. İlkçağ, ortaçağ, yakınçağ şeklinde insanlık tarihini bölümlere ayıran. O tarih şeridi üzerinde, ilkçağda yaşayan insanlar, evrim teorisinin gölgesinde, (Australopithecus sediba) ara form olarak, insan-maymun karışımı bir şekilde resmediliyordu. Konuşmayı, okuma-yazmayı, ateşi kullanmayı bilmeyen “ilkel insan(!)” safsatası, bilginin kaynağı noktasında yaratıcıyı yok sayıyor, ateist bir yaklaşımla kainatın oluşumunu kör tesadüfler zinciri ile açıklamaya çalışıyordu. Maalesef bu durum bilginin kaynağı konusunda, hakikati ideolojik bir saplantıya kurban ediyordu.

Vahyin ışığında yol alan bilgi de ise, hiçbir canlı türünün bir diğerine evrilmediği “yaradılış gerçeği” yaşlı dünyanın son yüzyılında bilimin geldiği noktada, canlıların genetik yapısı olan DNA'nın çözülmesiyle, tartışmalara son nokta konulmuştur. 

Bu bilimsel gerçek bir yana, Allah ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem'i yaratmış ve ona hayatta lazım olan “eşya" yani her şeyin ismini öğretmiş*, eşyayı isimlendirme yeteneği ile donatmıştır. İnsan akıl ve iradesi sayesinde, sahip olduğu bilgiyi,  sürekli geliştirip, kıyamete kadar artarak devam edecek olan tekâmülün yolunu açmıştır. Ancak bu durum materyalist felsefenin iddia ettiği gibi bir başkalaşım olan evrim değil, sürekli gelişmeyi ifade eden tekâmüldür. 

İnsanlık tarihinin sahip olduğu bilginin vahyin ışığında şekillendiğini gösteren ilahi mesajlar, ilk insandan başlayarak, tarih boyunca tüm insanlığa ışık tutmuş, yol göstermiştir.**

Bilginin kaynağı noktasında, akıl onu elde etmek için bir araç ise, vahiy onun yol gösteren rehberidir.
___
* Bakara suresi, 31. Ayet, Hz. Adem’e hem o günün şartlarında eşyanın ismi öğretilmiş, hemde, ilerleyen dönemde, eşyaları üretme, kullanma ve isimlendirme kabiliyeti yaratılıştan verilmiştir.
** Fatır-24, Nahl-36, Yunus-47.ayet.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR