Zeynep OKUMUŞ

Zeynep OKUMUŞ

Bazenden Daha Fazla

Bazenden Daha Fazla

Ne garip bir varlık şu insan. Ne dedikleri, ne yaptıkları, ne gönlünden geçenler birbirini tutuyor. Bazen susuyor, susuyor. İçine içine ağlıyor. Bazen avazı çıktığı kadar bağırıyor, yırtarcasına ses tellerini. Bazen bıkıyor içindeki düş dünyasından, dışarı çıkıveriyor. Bir şey arıyor ama ne aradığını o dahi bilmiyor.

Bazen öylece durmak ve boşluğa bakmak istiyor saatlerce. Bazen bir şeyler yapası geliyor, sonra sanki içindeki bütün isteği bir pipetle çekip alıyorlar. Hepsi gidiyor.

Bazen barış istiyor, bıkmış kavgalardan. Fakat sonra savaş diye yanıp tutuşuyor, kana susamış bir canavar gibi. Ve belki de ölüyor. Belki de ölmekten de beter, her şeyini kaybediyor. Fakat asla başladığı yere geri dönemiyor.

Bazen bir şeye inanıyor, peşinden gidiyor. Çıkmaza çıkınca da sanki inanan o değilmiş gibi kızıyor, hakaretler ediyor.
Mutlu olmak herhangi bir müzik aletinden çıkarılabilen basit bir nota kadar kolay iken mutsuzluğun karanlık sokaklarında kayboluyor. Bu sefer bazenden daha fazla.

“Ve Sen Kuş Olur Gidersin”, Tarık Tufan 15’inci sayfada şöyle yazmış:

“Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan.”

Yolculuklarımız arasında çok da tenevvü yok aslında. Bundan dolayı olmalı ki; bir kitap okuduğumuzda, bir şarkı dinlediğimizde, bir film izlediğimizde ya da en basitinden bir şiirde kendimizi buluyoruz. O hikaye bir yerden tanıdık geliyor hepimize. Belki de ne heveslerle başladık yolculuğumuza. Fakat yolda karşılaştıklarımız beklentilerimizle ihtilafa düştü, bazenden daha fazla.

Belki de söylemek istediğimiz o kadar çok şey var ki, inci gibi boğazımıza dizilen. Bazen söylediğimiz oluyor, ardından pişmanlık duyuyoruz. Fakat insan boğazındaki incilerle nefes alabilir mi? O incilerin yeri bizim boğazımız değil de karşımızdakinin gerdanıdır belki de.

Sonra bazen aşık oluyor insan. Aşk için günaha bulanmış ruhun mazeretidir derlermiş. Aşık olmak güzel de, aşık kalmak kolay mı? Sanki bakmak ayıpmış gibi sessizce onu izlediğini, bakışlarınız çakışınca telaşla gözlerini kaçırdığını hatırlıyor musun? Şimdi nerede o gözler? Bu günahtan usanmış haldeler, kimseye bakamıyorlar mı?
Sevdiğimiz kadar sevilmediğimiz doğrudur belki de. Üstelik bazenden daha fazla.

Zaman zehirli bir sabırdır. Ve içi ertelenmiş yüzlerce yapılacaklar listesi, tamamlanmamış binlerce hayal ile doludur. Hepsi karışır ve en dayanıklısının bile aklını başından alabilecek güçlü bir içkiye dönüşür; pişmanlık. Unutmayın, içkiyi sipariş ettiğinizde içmeniz gereken bir bardasınız. Yapmanız gereken tek şey içkiyi sipariş etmemek. Fakat insan denen varlık öylesine gariptir ki, kendine iyi gelmeyecek şeylerin tadını merak eder. Evet, bazenden daha fazla.

Bazen ise çaremiz yoktur, insan olmaktan başka. Böyle demiş Şükrü Erbaş, tamda benim doğduğum yıl.

“İnsan denen bilinmeze mektuplar gönderdik biz. Üstelik yanıt beklemeden. Yaşamak adına başka çaremiz olmadan; gelecek adına başka çaremiz olmadığından; ‘insan olmaktan başka’ çaremiz olmadığından…”

Fakat insan denen varlık öylesine gariptir ki, karşılık bulamayacağı mektupları göndermeye devam eder. Bazenden daha fazla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR