Mehmet YILDIRIM

Mehmet YILDIRIM

Eğitim ve Milli Eğitim Anlayışımız 

Eğitim ve Milli Eğitim Anlayışımız 

        Bugünden başlayarak bir kaç yazı serimde eğitim üzerine fikir ve düşüncelerimi izah etmek istiyorum. 
       Ülkemizde, eğitim denilince ilk akla okul ve diğer eğitim müesseseleri gelir. Eğitimin ilk ayağının aile olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Fakat bu yazım da bu konuya girmeyeceğim yoksa işin içinden çıkamayız. Bu hususi noktaya değinmemiz yeterli. Biz “Eğitim Nedir ?” sorusundan başlayalım. 
        Eğitim, bilimsel, felsefi ve zihinsel vaka olarak görünse de aslında sosyal bir olaydır. Bunu eğitimin bir parçası olan tarihi perspektiften incelediğimizde daha iyi anlarız. Şöyle ki, tarihi çağlara baktığımızda her dönemde, her devlette, her kabilede ve hatta ilkel insan topluluklarında eğitimin var olduğunu görürüz. 
         Bu da demek oluyor ki eğitim bireyler kadar cemiyetleri de ilgilendirmiş ve basit küçük insan topluluklarının dahi sosyal ve bilimsel verasetlerini nesillere aktararak her zaman gelişim içinde olmuştur. Burada şuna değinmek istiyorum, daha okul kavramının olmadığı dönemlerde bile eğitim vardı. 
          Bütün milletler tarihleri boyunca edindikleri bilgi, tavır ve  tecrübeleri eğitim vasıtasıyla nesillerine aktararak zaman içine daha güçlü ve daha ileri seviye de bir medeniyet olmayı amaç edinmişlerdir. Tecrübelerini nesillere aktarabilen tek canlı insanoğludur. Dolayısıyla her medeniyet ve kültürün     arkasında, o medeniyet ve kültürü destekleyen büyük bir hazine yatmaktadır. 
       Hayvan ve insan grupları arasında ki en büyük fark, insanın doğadan koparak, doğayı kullanarak ve  işleyerek bir kültür değerlerini biriktirebilmesidir. Hayvan grupları ise doğada var olan olaylara ve materyal değerlere bağlı kaldığı, soyutlama kabiliyeti olmadığı, tarih yapamadığı ve  atalarının tecrübelerinden faydalanamadığı için kültür ve medeniyete ulaşamamışlardır. 
       Buradan şunu anlamalıyız ki, her şeyden önce eğitim, bizden önce yaşayan nesillerden kalan tecrübelere ulaşmak ve sahip çıkmaktır. Daha sonra ise bu tecrübeleri milli, kültürel ve çağdaş ihtiyaçlara göre yeniden  işleyerek kendi tecrübelerimizi de katmaktır. Şu noktaya dikkat edelim; bizden önce ki nesiller dediğim, bütün beşerî tecrübeleri içermekle birlikte kendi ata ve milli tecrübeyi de temel almalıyız. Aksi takdir de milli tecrübeyi temel almaya bir eğitim, gelişmeye değil yabancılaşmaya ve yozlaşmaya sebep olur. Bunu günümüz de anlamak gayet kolay ve açıktır.
       Okul kavramı milli ve çağdaş eğitim ihtiyacından dolayı ortaya çıkmış ve her medeniyette zaruri hale gelmiştir. Ülkemizde milli eğitim olma iddiasında olan kurum, kuruluş ve kişiler, milli ham maddeyi yani tarihi tecrübe, bilgi ve tavrı inkâr edemez, yalanlayamaz ve başka devletlerin  menfaatleri  uğruna sırt dönemezler. Aksine, millete ait her türlü tecrübe ve ham maddeyi milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre incelemek, işlemek ve geliştirmek zorundadırlar. Milli eğitim adı altında genç nesilleri milli kültürlerine, ülkülerine ve tarihlerine yabancılaştıramazlar. 
   Milli eğitim ve örgün eğitim programlarında genç nesli, milli destan, milli motif, milli kültür değerlerine, kendi inanç ve milli törelerine  uzaklaştıran eğitime ne kadar “milli”  denebilir? 
       Selametle
                                                                                                    Mehmet YILDIRIM
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR